JUS AD BELLUM (Savaş Açma Hakkı)-JUS IN BELLO (Adil Savaş)

 

                                 Bilinen tarihin her safhasında savaş gerçekleşmiştir. Savaş, kişilerin kendi aralarında tartışmaları ile başlamış; aile, kabile, köy, şehir derken devletlerin ve hatta devletlerin oluşturduğu blokların karşı karşıya gelmesine kadar ilerlemiştir. Savaşlar her ne kadar kanlı, zorlu ve yıkıcı olsa da varlığını günümüze kadar devam ettirmiştir. Çevremize baktığımız zaman her yerde bir savaş durumu vardır. Vahşi doğada her zaman bir hiyerarşi ve savaş hali mevcuttur. Bu savaş hali sadece hayvanlar aleminde değil, bitkiler aleminde de gözlemlenmektedir. Dünyadaki mücadele ve savaşlar doğada olduğu gibi insanlar arasında da sürekli devam etmektedir. Bu savaşlar kimi zaman kişisel çıkarlar ve hırslar uğruna, kimi zaman toplumların kendilerini korumaları için kimi zaman inançlarını yaymak ve korumak, kimi zaman da kalkınmak ve gelişmek için olmuştur. Saydığımız sebeplerden dolayı insanlık her zaman savaşmıştır ve günümüzde de savaşmaya devam etmektedir. Dünden bugüne teknoloji geliştikçe, insanların yaşam kaliteleri arttıkça ve eğitim seviyeleri yükseldikçe savaşların azalacağı hatta biteceği düşünülüyordu. Fakat savaşlar durmadı. Her ne kadar 1795 yılında Kant’ın ortaya attığı “Demokratik Barış Teorisi” günümüzde geçerliliğini koruyor olsa da geçmişe baktığımız zaman, bu teorinin de bir gün çökeceğini söyleyebiliriz. Bilim, tarihin ilk zamanlarından itibaren üzerine koyarak ilerlediği için savaşları bitireceğine inanılıyordu. Fakat geliştirdiği teknoloji savaşların daha şiddetli ve ölümcül yaşanmasına neden oldu.  İnsanlığın buna tepkisi sadece savaşlara meşruluk kazandırmak ve belli ahlak kuralları getirmek oldu. Uygulanabilirliği ve bugüne kadar hakkıyla ve adil bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı tartışılsa da artık günümüzde savaşların tarihsel süreç içerisinde evrimleşmiş belli kuralları vardır. Bu kuralların temelinde de “Adil Savaş Teorisi” yatmaktadır.

               Adil savaş teorisinin yapı taşlarını Hristiyan bir din adamı olan St. Augustine atmıştır. Cicero ve St. Ambrose gibi insanlar da çalışmalarında bu teoriye yer vermişlerdir. Tarihte St. Augustine’ den bu yana teoriyi en etkili şekilde formüle eden insan, Orta Çağ düşünürlerinden Hristiyan din adamı olan St. Thomas Aquines olmuştur. Orta Çağ’dan günümüze kadar pek çok şiddetli savaş gerçekleşmiş ve bu savaşlar birçok düşünürün bu teoriye belli katkılar yapmasını sağlamışlardır. Modern Çağ’da ise bu isimleri şöyle sıralaya biliriz: Francisco De Victoria, Francisco Suarez De ve Hugo Grotius. 1700’lerden 20. yüzyılın sonlarına kadar teori Grotius’ un etkisi altında kalmıştır. 20. yüzyılda Paul Remsey’in teoriyi tekrardan ele almasıyla uluslararası disiplinde savaş etiğinin üç ana başlığı oluşmuştur. Bunlar: Realizm, Adil Savaş Teorisi ve Pasifizmdir.

                   Adil savaş teorisi, realizmdeki savaş anlayışı gibi olmasa da savaşın olabileceği düşüncesi ile pasifizm gibi savaşların yanlış olduğunu ve haklı hiçbir sebebinin bulunamayacağını düşünceleri arasında yer alır.  Adil savaş teorisinin de kendi içerişinde uyulması gereken belli ilkeleri vardır.  Bu ilkelerden birincisi “Jus Ad Bellum”dur. Jus Ad Bellum: Savaşın hangi sebepler altında haklı bir şekilde açılabileceğini ifade eder. Jus Ad Bellum’ a göre toplumların savaşma hakları vardır. Ancak bu savaşların hangi sebeplerden açıldığı ve bu sebeplerin haklı ve geçerli bir yanlarının olması gerektiğini söyler. Yapılacak olan savaş, adil bir nedene dayandırılmalıdır. Bu adil nedenlerin başında insan varlığını sürdürmek ve gerekli ortamı sağlamak, masumları korumak ve temel hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasını önlemek gibi nedenler gelmektedir. Savaş, meşru bir otorite tarafından açılmalıdır. Çünkü adil bir savaş ancak böyle mümkün olabilir. Bireyci güç kullanımı ahlak dışı olabilir. Bu yüzden eğer bir savaş olacaksa bu belli bir kamu düzeni ve otorite tarafından yapılmalıdır. Savaşlarda oransallık ve başarı şansı göz önünde tutulmalıdır.  Savaş başlamadan önce otorite gerçek niyetini belli ederek gereksiz yıkım ve ölümlerden uzak durmalıdır. Son olarak savaşlardan her zaman kaçınılmaya çalışılmalı ve son çare mantığı ile hareket edilmelidir. Ancak bütün bu kurallardan sonra savaş meydana gelebilir.  Çünkü bir devlet haksız yere saldırıya uğradığı zaman savaşma hakkına sahiptir. Bir ülke başka bir ülkeyi dini, ekonomik, stratejik ve siyasî nedenlerden dolayı işgal edebilir. Bu sefer işgale uğrayan devletin savaşma ve kendi birlik ve bütünlüğünü koruma hakkı mevcuttur. Fakat bu savaşlarda Adil savaş teorisin ikinci ilkesi olan “Jus İn Bello” ortaya çıkar. Jus in bello: Meydana gelen bir savaşta, savaş esnasında hangi kurallara uyulması gerektiğini ortaya koyar.  Adil savaş teorisine göre savaş gerçekleşmeden ve ilk başladığı zamana kadar Jus Ad Bellum’ a dayanır. Ancak savaş başladıktan sonra Jus İn Bello ilkesinin kuralları geçerlidir.  Bu kurallar muharip olmayan ve diğer savunmasız insanları öldürmemek, orantılı araçlar kullanmak, askeri zorunluluk ve araçların ahlaki kuralların dışına çıkmadan kullanımıdır. Jus in bello’ ya göre savaşta acımasızca ve işkence yaparak öldürmek ahlak dışıdır. Savaşlarda sivil vatandaşların yaşam alanlarına, tarihi mekanlara, okul ve hastane gibi binaların güvenliğine dikkat edilmelidir. Savaşlarda, gelişen teknolojiyle birlikte yıkım gücü çok yüksek olan atom bombaları, hidrojen bombaları ve nükleer başlıklı füzeler ahlaki olarak kullanılmamalıdır. Savaşlarda hem dünya ekosistemine hem de sivil vatandaşlara zarar verecek kimyasal ve biyolojik silahların kullanımından kaçınılmalıdır. Çünkü bu kurallara uyulmazsa savaşlar bittikten sonra dünyanın ve bu zulme maruz kalmış devlet ve insanların savaş sonrası toparlanmaları ve kalkınmaları çok güç olacaktır.

                    Bunun en gerçekçi ve acıklı örneği de 2. Dünya Savaşı sırasında ABD’nin Japonya’ya (Hiroşima ve Nagazaki) attığı atom bombalarıdır. Her ne kadar bu bombaların savaşın erken bitmesine ve daha az insan ölmesine sebep olduğu iddia edilse de bugün o kentlerde atom bombalarından kaynaklı radyasyona maruz kalmış, engelli olarak dünyaya gelmiş ve gelmeye devam eden birçok insan bulunmaktadır.  Japonya her ne kadar savaştan sonra kalkınmış ve günümüzde dünyanın en güçlü ekonomileri arasında bulunsa da atom bombalarının hem fiziki hem de psikolojik etkilerinden tam anlamıyla kurtulduğunu söylemek mümkün değildir. Buda bize gösteriyor ki adil savaş teorisi, jus ad bellum ve jus in bello çok önemli kavramlardır. Jus ad bellum’ a dayanarak meydana gelmiş bir savaşta jus in bello ilkesinin kurallarına uyulması gerekmektedir. Ahlaken bu dediklerimizin gerçekleşmesi gerekirken, günümüz uluslararası arenasında ve güçler dengesinde bu ilkelere sıkı bir şekilde özen gösterildiğini söylemek pek mümkün değildir.

                Nükleer füzelerin, kimyasal ve biyolojik silahların üretimlerinin, denemelerinin ve kullanımlarının tamamen yasaklanmamış olması, her an bu ilkelerin dışında bir savaşın gerçekleşebileceğinin habercisidir. Böyle bir yıkımın önlenmesi ancak Birleşmiş Milletlerin öncü olarak evrensel bir anlaşma yapmasıyla önlenebilir. Birleşmiş Milletler Barış Gücü her ne kadar bu ahlak kurallar çerçevesinde belli bölgelere müdahalelerde bulunsa da günümüzde birçok devlet bu kuralları göz ardı etmektedir. Bu yüzden Birleşmiş Milletler öncülüğünde toplanacak devletler, alacakları küresel çapta bir karar ile bütün ülkelerin kitle imha silahları üretme, bulundurma ve satma haklarından feragat etmeleri gerekmektedir. Bu durum artık dünya ekosistemi için bir zorunluluk haline gelmiştir. Her geçen gün yeni bir ülke daha, kendi güvenliğini korumak adına kimyasal ve nükleer silahlara sahip olmak istemektedir. Bu isteklerini haklı gösterecek birkaç sebebe sahip olmaları, bu silahların zararını azaltmamaktadır. Gelecek nesillere daha adil, daha barışçıl ve daha yeşil bir dünya bırakmak istiyorsak; güvenlik, güç ve çıkar odaklı zihin yapısından kurtulmamız gerekmektedir.

*Bu makale Genç Avaz dergisinin Eylül 2021 sayısında yayımlanmıştır.

    KAYNAKÇA

 

Dinçer, M. (2018). Uluslararası İlişkilerde Adil Savaş Teorisi: St. Thomas Aquinas’ın Adil Savaş Modelinin Dördüncü Haçlı Seferi’ne Uygulanması. Balkan Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 7, Sayı 14, 109 – 120.   (Erişim Adresi: http://acikerisim.nku.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/20.500.11776/29          72/8.pdf?sequence=1&isAllowed=y)

 

Özlük, E. (2015). Adil Savaş ve Irak Savaşı: Anakronik Bir Öğretiyi 21.     Yüzyılda Yeniden Okumak. Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Sayı   15,15-58. (ErişimAdresi:https://www.researchgate.net/publication/311545449_Adil _Savas_ve_Irak_Savasi_Anakronik_Bir_Ogretiyi_21_Yuzyilda_Yeniden          Okumak )

 

Vıottı, R, P, Kauppı, V, M. (2017). Uluslararası İlişkiler ve Dünya           Siyaseti. Nobel Yayıncılık, 5. Baskı, Ankara, 2017.

 

https://onculanalitikfelsefe.com/adil-savas-teorisi-ryan-jenkins/