ÖZ:
Bu çalışmada toplumdaki yetişen neslin gelecekteki hayatında başarılı olabilmesi için kendi zekâ yönelimine göre, çoklu zekâ kuramı baz alınarak doğru bir eğitim sistemi modelinin oluşturulması amaçlanmaktadır. Eğitim sistemi oluşturulurken göz önünde bulundurulan faktörler eğitim sürecine başlanan bireylerin tarihsel, kültürel değerlerini benimsemiş, toplum yapısına uyum sağlamış ve devletin geleceğini güvence altına alabilecek nesiller elde etmektir. Eğitim bireylere belirlenen kabiliyetlerin sistematik bir şekilde kazandırılmasıdır. Eğitim, günümüz dünyasında toplumların kalkınması ve gelişmişlik seviyesinde ön plana çıkmasında niteliksiz insan gücüne nazaran çok daha büyük öneme sahip olduğunu kanıtlamıştır. Bu yüzden ülkelerin varlığını devam ettirmek ve dünya üzerinde etki alanını arttırması için eğitime büyük önem vermeleri ve çağının gerisinde kalmamaları gerekmektedir.
1.) TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ VE EKSİKLİKLERİ:
Cumhuriyet dönemi Türk eğitim sisteminin çalışmalarına kurtuluş savaşında başlanmıştır. Savaşın en şiddetli yaşandığı dönemde, M. Kemal Atatürk 15 Temmuz 1921’de Ankara’da yapılan Maarif Kongresine cepheden gelerek katılım sağlamış ve açılış konuşmasını yapmıştır. Bu toplantılardan sonra kurumların durumunu saptamak adına çalışmalara başlanmıştır. 3 Mart 1924’te ilk yasal düzenlemelerin yürürlüğe girmesiyle medreselerin kapatılıp, modern eğitim sistemine geçiş başlamıştır. Cumhuriyet dönemi eğitim sisteminin amaçları şunlardır: Eski uygulamaların devleti gerilettiği için kaldırılması gerektiği, eğitim programlarının hurafelerden ve dış fikirlerden arındırılması ve ulusal kimliğimize uyumlu hale getirilmesi, eski unsurlardan kurtularak modern çağın yenilikleri ışığında milletin yetiştirilmesi üzere belirlenmiştir. Eğitim sistemimiz güncelliğin gerisinde kalmış ve belirlenen amaçlar doğrultusunda ilerleyememiştir. Eğitim sistemimizin çağın gerekliliklerini karşılayamamasının en başlıca sebeplerinden birisi, sistemin temelinde matematiksel ve sözel eğitime dayalı, yani ezbere dayalı bir düzenin bulunmasıdır. Bunun sonucu olarak ilköğretimden başlayıp, ortaöğretim süreci boyunca öğrenciler tekrarlanan aynı konuları her yılın başında en baştan başlayacak şekilde tekrar görmek zorunda kalmaktadır. Günümüzde beynin ve zekânın yapısı hakkında bilinenler, eğitim sistemimizin neden işlevsizleştiğini bize göstermektedir. Çünkü güncel bilgiler bize beynin kaslardan oluştuğunu göstermektedir. Yani doğuştan oluşan sınırlarının değil, tıpkı diğer spor dallarında olduğu gibi doğru çalışma yöntemleriyle sürekli gelişebileceğini göstermektedir. Öyleyse oluşturulması gereken eğitim sistemi, bireylerin zekâ yapılarına odaklanan bir sistem olmalıdır. Bahsedilen zekâ kavramının Nöro-psikolog Howard Gardner beynin fizyolojik yapısı ile ilgili yaptığı çalışmalar sonucunda 1983’te yazdığı “Aklın Çerçeveleri” adlı kitabında insanların birden fazla zekâ türüne sahip olduğu kanıtlamış ve “Çoklu Zekâ Kuramını” ortaya koymuştur.
GARDNER’IN ÇOKLU ZEKÂ KURAMI:
Gardner’ın Çoklu Zekâ Kuramına göre;
Söylediklerimize ek olarak çoklu zekâ kuramı savunan bazı bilim adamları ruhsal veya dini zekâ türüne de ek bir zeka türü olarak önerdi fakat Gardner dini zekanın varlığını mantıklı bulmasa da ”varoluşsal” zeka türünün yaralı olabileceğini ileri sürmektedirler.
Sözcüklerle düşünme ve ifade etme, dildeki anlamları değerlendirme, sözcüklerdeki anlamları kavrayabilme; şiir okumak, mizah yapmak, hikâye anlatmak, dilbilgisi, mecazi anlatım, soyut ve simgesel düşünme, kavram oluşturma ve yazma gibi dili hem sözlü hem de yazılı olarak kullanma yeteneğidir. Yazma, okuma, hikâye anlatımında hatta kelimeleri kökenleri ile birlikte hafızalarında tutmada yeteneklidirler. Okurken not almada, dersleri dinlemede ve sonraki süreçte öğrendiklerini tartışmadaki eğilimleri yüksektir. Sözel/Dilsel zekâya sahip olan kişilerde yabancı dil öğrenmeye yatkındırlar. Bu zekâ tipine örnek olarak; Öğretmen, yazar ve avukat gösterilebilir.
Sayısal bağlamda düşünme, pratik bir şekilde hesaplayabilme, mantıklı ilişkilendirmelerle sonuçlar çıkarma, eleştirel düşünüp soyut kavramları beyninde canlandırabilme yeteneğidir. Matematiksel zeka türü gelişmiş olan insanların akıl yürütme yeteneklerini birçok konuda etkili olarak kullanabildikleri bilinmektedir. Fen Bilimlerinde, sosyal alanlarda, edebiyatta ve daha birçok alanda; sözcükleri kullanabilme, okuma, yaratma, yabancı dil öğrenme, model inşa etme, interneti kullanma ve müzik notalarını öğrenme şeklinde uygulamaya yansıtabilmektedirler. Örnek meslekler; Bilim insanı, matematikçi, muhasebeci, bilgisayar programcısı ve mühendistir.
Görsel zeka olayları görselleştirerek düşünüp, nesneleri üçboyutlu olarak zihninde canlandırma ve akıl yürütebilme yeteneğidir. Görsel zeka türü gelişmiş olan insanlar azınlık bir grup içerisindedirler. Uzamsal zekâya sahip bir insanın yap-boz oyunlarında da iyidirler. Gördüğü detayları hatırlamada oldukça başarılı olup, kendilerine has bir bakış açısına sahiptirler. Örnek meslekler; mimar, sanatçı, mühendis ve tasarımcıdır.
Beynin ve vücudun etkili bir uyumluluk içerisinde olduğu, kişinin kendi bedenine hükmetme yeteneğidir. Bu zekâ tipi gelişmiş olan insanlar, fiziksel kontrolü üst düzeydir ve beyin-vücut koordinasyonunda çok iyilerdir. Bu yüzden uygulamalı öğrenme biçimine daha yatkınlardır. Örnek meslekler; dansçı, heykeltıraş, aktör, antrenör veya beden eğitimi öğretmenliğidir.
Herhangi bir tınıyı, tonu, veya ritmi karıştırmadan ayırt edebilme yeteneğidir. Ritmik zekanın başlangıç noktasının kişilerin müziklere karşı duyarlılığı ve aynı duyarlılıkla tepki verme yeteneği ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bu zekâ yönü gelişmiş olan insanlar, müzikleri ve tonlarını ayırt etmede daha başarılıdırlar. Aynı zamanda müzik aletlerini çalmaktan keyif alırlar ve şarkı söylemeyi sevme özeliklerine sahiptirler. Örnek meslekler; müzisyen, besteci, şarkıcı, müzik öğretmenidir.
Sosyal zekâya sahip insanlar diğerlerini anlama, iletişime geçme ve etkileşime girme kapasiteleri yüksek olarak belirtilmektedir. Bu zekâ tipinin gelişmiş olduğu kişiler liderlik özelliklerine sahiptir. Arkadaşları arasında popülerdir. Doğal lider olarak görülürler. Sosyal faaliyetlere katılmaktan zevk alırlar. Kulüplerde, organizasyonlarda, komitelerde yer almayı severler. Örnek meslekler; psikolog, satış elemanı, danışman, politikacıdır.
Öze dönük zekâ türü insanların kendilerini tanıma, duygularını ayırt edebilme yetenekleridir. Gardner Öze Dönük Zekânın, zevk duygusunu acı veren duygulardan ayırt edebilme kapasitesinden daha fazla olduğunu ileri sürmekle birlikte böyle bir ayrıştırmanın temelinde, bir duruma daha fazla karışmak ya da kendini geri çekebilme kapasitesinin yattığını belirtmektedir. Kişisel zekâ türüne sahip insanların kendi hayatları ve öğrenimlerinde daha fazla sorumluluk alabilecekleri belirtilmektedir. Gardner’a göre öğrencilerin çok küçük bir kısmı öğrenme sorumluluğunu alabilmektedir. Örnek meslekler; filozof, kuramcı, yazar, bilim insanıdır.
Gardner’ın yedi özgün zekâya 1995’de eklediği sekizinci zekâ türüdür. Bu zekâ türü doğayı tanıma ve anlama, yaşayan canlıları tanıma, doğanın dengesini anlama, canlıları tanıma ve sınıflandırma yeteneğidir. Üzerinde durduğumuz zekâ türü çevresel dünyayı algılama, anlama, beğenme gibi faktörlerle direkt ilişkili olduğu öne sürülmektedir. Türleri birbirinden ayırt edebilme, tanıyabilme ve sınıflandırabilme, doğal dünyaya ilişkin bilgileri kavrayabilme bu zekâ türünün özellikleri olarak gösterilmektedir. Örnek meslekler; biyolog, ziraat mühendisi, çiftçi ve bahçıvanlıktır.
ÇOKLU ZEKÂ KURAMI TEMELLİ BİR EĞİTİM SİSTEMİ
Eğitim sisteminde köklü bir değişikliğe gidilmesi, eğitimde hedeflenen temel ilke ve amaçlara ulaşılması için kesin bir gerekliliktir. İhtiyaç duyulan gereklilikleri sağlayacak en çağdaş ve mantıklı seçim Gardner’ın kuramı üzerine oluşturulabilecek bir sistemdir. Her bireye aynı eğitimleri vermeyerek yetenekleri doğrultusunda eğitim vermeyi amaçlayan bir sistem aslında tarihimizde de mevcuttur. Osmanlı Devleti’ndeki Enderun mektepleri bunun en güzel örneği olabilir. Osmanlı Devleti’nde başarının sağlanmasında etkili bir rol oynayan Enderun mektepleri yüzyıllar boyu başarılı bir şekilde işlevini sürdürmüştür. Bizim de yapmamız gereken okullarımızın yapısını çocukların zekâ yapısına göre düzenlemek olmalıdır. Birçok pedagogun fikrine göre çocuklarda zekâ eğilimlerinin belli olmasını sağlayan en aktif yaş aralığı 7-11 yaş aralığıdır. Çünkü bu yaşlardan sonra ergenlik süreci de devreye girmektedir. Bu yüzden 1. sınıftan 4. sınıfa kadar olan dönemi, çocuklara temel eğitimler olan okuma yazma becerileri verilirken, zekâ eğilimlerini ortaya çıkaracak bol aktiviteli bir süreç gerekmektedir. 2.sınıfın sonunda çoklu zekâ kuramının Türkiye’ye uyarlanmış profesyonel bir versiyonu ile çocukların zekâ eğilimleri hakkında bilgi sahibi olup, iki yılı aktivitelerle geliştirmek üzere kurulmalıdır. Bu arada çocukların zekâ yapısını belirlemek ve geliştirmek adına ilk aşama olmalıdır. 5. sınıftan itibaren sınıflar gruplara ayrılmalıdır ve birden fazla zekâ grubuna sahip öğrencilerin de kendisine uygun programı oluşturulup eğitimine uygun bir şekilde devam edebilmelidir. Bu sayede birden fazla zekâ grubuna sahip olan öğrencilerin kısıtlanmasının da önüne geçilebilir. Böyle bir sistemde liseye geçen öğrenciler kendilerini ve yeteneklerini bilerek, lisede de en baştan temel eğitimleri almak zorunda kalmayacaktır. Liseye geçiş evresindeki sınav sisteminin belirlenmesi de bu açıdan en önemli hususlardan birisidir. Liseye geçişte baz alınacak iki faktör olmalıdır. Bunlardan birincisi öğrencinin ilköğretimde gösterdiği başarıdır. Diğeri ise yapılacak olan sınavda gösterdiği başarısı olacak şekilde güncellenmelidir. Teorik alanlarda eğitim alan öğrenciler matematiksel veya dilsel zekâ tipi gibi zekâ türlerine sahip olan öğrencilerin merkezi alan sınavları doğrultusunda liselerinin belirlenmesi, uygulamalı alanlara yatkın zekâ tipindeki öğrencilerin bedensel-kinestetik zekâ gibi zekâ türünde ilköğretim hayatını tamamlayan öğrencilerin ikametgahına en yakın liselere yerleştirilmesi uygun olacaktır. Öte yandan talep fazlalığında olan liseler kendi mülakatlarını yapma hakkına sahip olabilmelidir. Birden fazla zekâ tipinde gelişim gösteren öğrencilerin, birden fazla sınav grubundan sınava girmelerine de hak tanınmalıdır. Bu noktada liselerin misyonu günümüze nazaran temelden değişmektedir. Günümüzde öğrencilerin büyük çoğunluğu lise sonrası gittiği üniversitede, lisede gördüğü derslerin çoğunluğunun bir işine yaramadığı kanısındadır. Bu yüzden liseler de farklı gruplara ayrılıp zekâ gruplarının yapabileceği mesleklerin ihtiyaç duyduğu ders programlarına göre bir müfredat oluşturmalıdırlar. Lisenin sonunda lise mezunu olan her öğrenci her alandan bir şeyler görmek yerine, kendi zekâ tipine uygun olan müfredata kendini geliştirebileceği, yani kendisine uygun meslek gruplarına altyapısı hazırlanmış bir sporcu, bir müzisyen, bir matematikçi, bir biyolog gibi kendi alanındaki gerekli bilgi birikimine sahip birer birey olarak mezun olmalıdır. Bu sayede lise mezunu olan bir genç, üniversiteye gitmeden toplumda nitelikli bir konuma sahip olarak yetişebilecektir. Liseler de üniversitelerin temel yükünü hafifletip, üniversitelerin kendi özerk sistemlerinde genişletebileceği ders programlarını oluşturmasında ve alanında uzman kişiler yetiştirilmesine büyük katkı sağlayacaktır.
Uygulanabilirliği açısından mevcut sistemde köklü değişikler gerektiren bir yapı olsa dahi, uygulandığı takdirde bir bireye üniversiteye kadar her konuda bir ders vermeye çalışmak yerine, her bireye uygun olduğu bir alanda uzmanlaştırmaya çalışmak hem çok daha kolay olacaktır hem de nitelikli insan yetiştirilmesinde çağın gerisinde kalan eğitim sistemimizi toplumun ve devletin gerekliliklerine göre yeniden dizayn edilmesini sağlayacaktır. Bu sürecin sonunda da üniversiteden mezun olmuş her kişi kendi alanında daha yekin ve toplumda nereye ait olduğunun bilinciyle ve altyapısıyla, topluma daha kolay uyum sağlamanın yanı sıra devlete de daha faydalı olacaktır. Kişisel huzur açısında da daha mutlu bir hale gelebilecektir. Bu sayede daha iyi bir toplum bilinci elde edilebilecek ve kimsenin başarısız olmadığı konusunda ortak bir karar doğacaktır. Bütün bunların yanında, sadece doğru yönlendirmelerle başarıya ulaşabilmenin daha mümkün olduğu bir toplumun temelleri atılacaktır.
*Görsel linki: https://egitimkocu.co/coklu-zeka/
KAYNAKÇA
Gardner, H. (1994). “Çoklu Zeka Gardner’in Kuramı Ve Örnekleri”, Ege Eğitim Dergisi, Bellenka, 1997; Bumen, 2004.
Talu, N. (1999). “Çoklu Zekâ Kuramı ve Eğitime Yansımaları”, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi sayı: 5, s. 64-72.
Başaran, I. (2004). “Etkili Öğrenme ve Çoklu Zekâ Kuramı: Bir İnceleme”, Ege Eğitim Dergisi 2004 (5): 7-15.