Doğu Afrika bölgesi, jeostratejtik konuma sahip önemli sahalardan biri olması hasebiyle, tarih boyunca küresel ve bölgesel güçlerin odak noktası haline gelmiştir. Zira bütün aktörlerin söz konusu bölgede hem askeri hem ekonomik hem de siyasi nüfuzunu güçlendirmeye çalıştığını görmekteyiz. Bu bağlamda Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin dünyanın en önemli askeri varlığı jeo-stratejik lokasyona sahip olan ve bahsi geçen bölgenin ileri karakolu olarak bilinen Cibuti’de olduğunu bilinmektedir. Söz konusu üstte ABD’nin 4 bin askerî personeli bulundurduğu önemli bilgiler arasındadır. Ayrıca ABD’nin yanında Japonya, Fransa, İtalya ve Çin’in de askeri üsleri bulunmaktadır. Nitekim askeri üs savaşları, sadece süper güçler arasında olmayıp bölgesel aktörler de oyunun içindedir. Bu kapsamda Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, İsrail ve İran’ın askeri varlıkları olduğu da bilinmektedir.
Afrika Boynuzunun önemi sadece lokasyonundan mütevellit değil, jeo-ekonomik özelliklerinin de olduğunu düşünmek mümkündür. Zira dünya ticaretinin %40’ının geçiş güzergâhı olan Babülmendab Boğazının batısında yer alması bölgenin stratejik önemini artırmaktadır. Bu çerçevede bölge ülkelerinde Çin ve ABD arasında önemli bir rekabet söz konusudur. Hatta Pekin’in söz konusu bölgeye yönelik yatırım politikası olduğu aşikâr olup Washington’un bu politikalardan rahatsızlığı bilinmektedir.
Yukarıda görüldüğü üzere bütün küresel ve bölgesel güçler Doğu Afrika bölgesinde askeri, siyasi, ekonomik varlıklarını pekiştirmeye çalışmaktadır. Söz konusu aktörlerin nüfuzunu artırmaya çalışması bölge ülkelerin ekonomik refahı, siyasi istikrarı ve güvenliği açsından hayli önemlidir. Yalnız görülen şu ki Doğu Afrika bölgesi nüfuz, mücadele ve askeri üs savaşlarının yürütüldüğü saha olmuştur. Zira Washington’un Pekin’le olan mücadelesi Etiyopya’da bariz bir şekilde görmek mümkündür. Hatta Trump, döneminde Etiyopya rejimini ciddi bir şekilde uyarmıştı. Dolayısıyla Doğu Afrika’da yaşanan küresel ve bölgesel rekabet bölge ülkelerine olumsuz yansıdığını ve büyük stratejik değişimlere yol açacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
Doğu Afrika, küresel ve bölgesel güçlerin nüfuz mücadele sahası olması yanı sıra bölge ülkelerinin içindeki dinamiklerden kaynaklı sürekli iç savaşlar ve sosyo-ekonomik problemlere şahit olmaktayız. Zira Etiyopya krizi bir örnek teşkil etmektedir. Çin’in ABD ile olan rekabeti, hem de ülkenin etnik grupları arasında büyük ihtilaflar olduğundan dolayıdır ki, 2020’nin Kasım ayından itibaren ülke iç savaşla boğuşmaktadır.
İç ve dış problemler sadece Etiyopya’ya mahsus bir durum değil, diğer Doğu Afrika ülkelerinin de politik, ekonomik ve güvenlik sıkıntılarla yüz yüze kaldığı herkesin malumudur. Bu kapsamda Sudan’da 2019 Devrim’inden sonra iç sükûnetin sağlanmadığı, karışıklığın gün geçtikçe artığı gözlenmektedir.
Doğu Afrika jeopolitiğinin değişime uğramasına yol açacak meselelerden biri de aylardır devam eden Etiyopya iç savaşıdır. Söz konusu savaşın nedenleri siyasi olarak görünse de güvenlik ve sosyal faktörler olduğunu Etiyopya’nın tarihi geçmişine bakarak da çıkartabiliriz. Nitekim 30 yıldır ülkede hüküm süren iktidarı, Tigray Bölgesindeki 2018 Oromo ayaklanmaları son vermiştir. Akabinde Aby Ahmad Başbakan olarak seçilerek kapsamlı bir reform hareketi başlatmıştı. Yalnız ıslah faaliyetleri sadece Tigray etniğini hedef almasından dolayı bahsi geçen grub başkent Adisababa’yı terk edip kendi bölgesine çekilmişti. Ardından Aby Ahmad rejimiyle savaşa hazırlanmıştı. Kasım 2020 yılında savaşı başlatan Ahmad kısa süre Tigray bölgesinin başkenti olan Mekelle’yi, Eritreli ve Somalili askerlerin yardımıyla kontrol altına almıştı. Birleşmiş Milletler, bu askeri operasyonun neticesi olarak Tigray halkına katliam yapıldığını iddia etmişti. Doğal olarak da Aby Ahmad rejimine batı dünyası tarafından ciddi eleştiriler yapılmış olup, ambargo paketleri ABD tarafından ilan edilmişti.
Ayrıca Aby Ahmad rejimine, batı dünyası tarafından baskı hamleleri gelmesi ve Sudan’ın Fashaq bölgesini askeri olarak geri alması, gücünün zayıflamasına yol açmıştır. Yapılan analizlere göre yaşanan acılardan dolayı, Tigray halkının Etiyopya’dan ayrılma planları olduğunu düşünülmektedir. Bu bağlamda Tigray’ın ayrı bir devlet olduğu takdirde otomatik olarak bölgede büyük yankılara ve jeo-stratejik sarsıntılara yol açması muhtemeldir.
Son dönemde Mısır Cumhurbaşkanı ve Sudanlı yetkililerin açıklamalarına bakıldığında, baraj meselesinde askeri çözümün masada olduğu ima edilmişti. Aynı zamanda, geçtiğimiz Nisan ayından itibaren Mısır Genelkurmay Başkanı Sudan’ı iki kez ziyaret etmişti. Bunun yanı sıra iki ülke arasında askeri tatbikatlar gerçekleştirmişlerdi. Mısır Askeri istihbarat şefi, Sudanlı mevkidaşı ile görüşerek tüm hamleleri askeri nitelikte çözüm arıyor olması, askeri müdahalenin olasılığını da artırmıştır.
Baraj meselesinin askeri çözümle olması, Etiyopya, Sudan ve Mısır’ı açık bir düşman haline getirmesi kuvvetle muhtemeldir. Askeri operasyon, nehrin suyunu hem Sudan’a hem de Mısır’a akışının kesmesine bahane olabilir. Ayrıca, Nil Nehri’nin akışını güvence altına almak için Sudan ve Mısır’ı Etiyopya’ya karşı büyük ölçekli müdahaleleri olması gayet normal karşılanabilir. Bu kapsamda Afrika Boynuzu’nun güvenliği ve istikrarı tehdit altındadır. Nitekim üç ülke arasında savaşın patlak vermesi, bölge jeopolitiğin komple değişmesine yol açacaktır.
Doğu Afrika ülkelerinin siyasi, ekonomik ve güvenlik sorunlarıyla boğuştuğu herkesin malumudur. Örneğin Sudan’da geçtiğimiz günlerde askeri darbe girişimi vardı. Söz konusu girişim başarılı olsaydı ülke kaosa sürüklenecekti. Bu da diğer bölge ülkelerini olumsuz bir şekilde etkileyecekti. Bir başka örnek; Güney Sudan’da da 2013’den bu yana, ülke kaygan bir zeminde durmakta olup her an barış süreci sonlanabilir ve ülke genelinde iç savaş bir daha patlak verebilir. Nitekim Somali’deki gelişmeler pek iç açıcı değil. El-shabab terör örgütünün her geçen gün alan kazandığını görmekteyiz. Bunun yanı sıra ülkede ciddi bir siyasi kriz var. Cumhurbaşkanı Mohammad Abdullah Farmango’nun yönetim süresi bitmesine rağmen seçim yapmamak için her türlü engeli koyduğu bilinmektedir. Bu bağlamda ülkede her an iç savaş meydana gelebileceğini kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla Afrika Boynuzu ülkelerinde, bahsi geçen ülkelerdeki siyasi, içtimai, iktisadı ve güvenlik sorunları devam ederse bölgenin jeopolitiğinin değişmesini beklemek doğru olacaktır.
Görüldüğü üzere Doğu Afrika bölgesi, çatışmaların, terörizmin ve doğal afetlerin sıkça yaşandığı bir saha olarak bilinmektedir. Dolayısıyla bu bölgede yaşanan krizler ABD başta olmak üzere bütün süper güçlerin çıkarlarını ve global stratejilerini olumsuz bir şekilde etkileyeceği kesindir. Nitekim Çin’in Afrika Boynuzu ülkelerine yönelik izlediği politikanın temelinde içişlerine karışmam prensibini uyguladığını söylemek doğru olacaktır. Dolayısıyla Çin’in bölgede bir değişimin yaşamasından en çok olumsuz bir şekilde etkileneceği düşünülebilir.
Bu kapsamda bahsi geçen coğrafyada yaşanması muhtemel jeopolitik değişimin neticesi olarak, bütün aktörlerin hesaplarını yeniden gözden geçirmesi elzemdir.
* Görsel Linki: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/turkiyenin-cabalari-afrika-boynuzu-icin-cok-degerli/1411129