ÖZ:


            Soğuk savaşın sonlarına doğru yaşanan gelişmeler tüm dünyada yeni oluşum ve hareketlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kapitalist ve Komünist sistemlerin mücadelesinin Batı lehine sonuçlanması ile sermayenin serbest dolaşımı ve küresel sisteme entegrasyonu konuları mücadelenin galibi olan Batılı devletler açısından temel ilgi odağı haline gelmiştir.

            Bu süreçte küresel sisteme uyum sağlamakta sorun yaşayan, kalkınamayan ve Batı’nın refah düzeyine yetişmekte zorlanan üçüncü dünya ülkelerinde birtakım karşı reaksiyonlar ortaya çıkmaya başlamıştır. İki kutuplu dünya düzeninin yıkılması ile birlikte sorunların eski usul savaş yöntemleriyle çözümü de ortadan kalkmış, politik sorunların çözümünde yeni bir araç olarak terör ve terörizmin kullanımı yaygınlaşmıştır. Bu süreç içerisinde Müslüman ülkelerin de birer mücadele sahasına dönüşmesi radikal fikirleri benimseyen grupları ortaya çıkarmıştır.

           Bu çalışmaya konu olan Taliban, Amerikan-Sovyet çekişmesine sahne olmuş bir ülke olarak Afganistan’da ortaya çıkmıştır. Afganistan’da sosyalist bir yönetimin başa geçmesiyle başlayan ve ardından Sovyetlerin işgaliyle devam eden süreçte başta Amerika olmak üzere birçok devletin işgal karşısında desteklediği gruplar arasında yer alan Taliban, Sovyet tehlikesinin bertaraf edilmesi sonrasında Afganistan iç savaşında önemli kazanımlar elde ederek ülke idaresini de ele geçirmiştir. 11 Eylül saldırıları sonrasında terör örgütü El-Kaide’nin hamiliğine soyunan Taliban, ABD’nin bölgeye fiili olarak girmesine neden olmuştur. Bu süreçte birçok terör grubuyla birlikte hareket ederek ABD’nin ülkeden çıkarılması için uzun soluklu bir mücadeleye girişilmiştir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da Taliban’ın gerçekten ABD ve diğer yabancı güçleri ülkeden gerçekten çıkarmak isteyip istemediğidir. Zira benimsenen yol ve yöntemlerle ABD ve yabancı güçler kadar yerel halk da bezdirilmiştir.

Bu çalışma ile bir direniş grubu olarak ortaya çıkan Taliban’ın terör ve terörizm bağlamından incelenmesi amaçlanmaktadır. Tarihsel ve betimsel araştırma yöntemlerinin kullanılacağı bu çalışmanın temel kısmını ise Afganistan’da cereyan eden olayların uluslararası kamuoyuna yeterince yansıtılamaması oluşturmaktadır.

 

Anahtar Kelimeler: Afganistan, Taliban, El-Kaide, ABD, Terörizm, Radikal İslam

 

 

 

 

 GİRİŞ:


             Ülkelerin yayılmacı politikaları her devirde çıkar çatışmalarını doğurmuştur. Nitekim buna en net örnek olarak Rusların sıcak denizlere inme politikası verilebilir. Gerek Çarlık dönemi gerek Sovyetler döneminde Rusların güney eksenli yayılma girişimleri birtakım büyük güçlerin karşı karşıya gelmesine neden olmuştur. Sovyetleri Afganistan’ı işgale götüren temel politika da ABD’nin Güney Asya planlarını bozma isteğinden kaynaklanmaktadır.

             Afganistan jeopolitik konumu gereği kuzeyden güneye, güneyden kuzeye birçok işgal ve istila girişimine tarih boyunca sahne olmuştur. Dağlık alanların çoğunlukta oluşu, ulaşımın kısıtlı olması gibi nedenler halkın dağınık ve kırsal alanlarda yaşamasına neden olmuştur. Bu durum da merkezi bir otoriteden çok geleneksel aşiret bağlarının güçlü olduğu bir yönetim mekanizmasını ortaya çıkarmıştır.

              Sovyetlerin Afganistan’da nüfuz elde etmek adına komünist hareketleri desteklemesi ülkede bir devrimin gerçekleşmesine ortam hazırlamıştır. Ancak gerçekleşen devrim sonucunda yönetimi ele geçiren komünistlerin uygulamaya koyuldukları politikalar devrimin ve Sovyetlerin de sonunu getirmesine neden olmuştur. Marksist fikirlerin bir an önce hayata geçirilmesine yönelik uygulamalar geleneksel yaşam tarzına sıkı sıkıya bağlı olan Afganistan halkını yönetime karşı isyana yöneltmiştir. Bu durum da Sovyetlerin Afganistan’ı işgale götüren süreci başlatmıştır. Sovyetlerin güneye yönelik bu girişimi İran Körfezindeki çıkarları tehlikeye düşen ABD’yi oldukça rahatsız etmiştir. Amerikan çıkarlarının korunması için gerekirse askeri müdahale seçeneğini de gündeme getiren Carter Doktrini ile Afganistan ve tüm Müslüman coğrafyalarda yeni bir süreç başlamıştır.

             ABD için önemli birer hammadde kaynağı olan körfez ülkeleri ve Hürmüz Boğazı’nın Sovyet tehlikesi altına girmesi sonucu gündeme gelen Carter Doktrini ile Sovyetlerin ilerleyişi doğrudan savaş yerine vekil örgütler ve yerel unsurlar aracılığıyla kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Bu noktada Afganistan’da başlayan Sovyet karşıtı direnişin desteklenmesi için CIA, Pakistan İstihbaratı, BAE, Suudi Arabistan gibi unsurlar bir araya gelmiştir. CIA ve Pakistan aracılığıyla direnişe katılan İslamcı Mücahit gruplar Pakistan’da örgütlendirilmiş, Körfez’den gelen fonlarla da bu grupların silahlandırılması sağlanmıştır. Sovyetler ile çekişme içerisinde bulunan Çin’in mücahit grupların silahlanmasında önemli aktör olduğu da gözlerden kaçmamalıdır. Kimi noktalarda Çin sınırlarında bulunan mücahit kampları sınır içlerine alınarak askeri eğitim ve örgütlenmelerine destek olunmuştur. Böylesi bir silahlandırma yarışının sonucu olarak da mücahit gruplar oldukça güçlenmiş ve Sovyetleri hezimete götüren süreç işlemiştir.

              Bir taraftan yoğun silah desteği, bir taraftan başta körfez ülkelerinden akın akın gelen Vahhabi, Selefi cihatçı grupların varlığı Sovyetlerin yenilgiye uğratırken öte yandan oldukça güçlü hale gelen birçok İslamcı, Mücahit grubu meydana getirmiştir. Sovyetlerin geri çekilmesi ile sonuçlanan işgal sonrasında ülkede bir yönetim krizi, boşluğu ortaya çıkmış ve Afganistan’da iç savaş başlamıştır. Aşiretçiliğin ve tekfirciliğin hat safhada olduğu bir dönemde yaşanan iç savaş ile birlikte Afganistan halkı ağır yaralar almıştır. Birçok sivil bu dönemde katledilmiş, ülkenin neredeyse üçte biri vatanından ayrılmak zorunda kalmıştır.

İç savaş ağırlıklı olarak ülkede yoğun nüfusa sahip olan Peştun, Tacik, Özbek ve Hazara etnik gruplarının güç mücadelesine sahne olmuştur. Bu dönemde ağır insan hakları ihlalleri gerçekleşmiştir. İç savaş sonucunda 1998 yılında ülkenin yaklaşık %90’nına hükmeder hale gelen Taliban yönetimi çok sert uygulamalar gerçekleştirmiştir. Sokak ortalarında infazlar gerçekleşmiş, hırsızlık ile suçlananların uzuvları kesilmeye başlanmış, kadınlara yönelik ağır yasaklamalar getirilmiş, teknolojik aletlerin kullanımına yasaklar getirilmiş, araçlardaki radyolardan evlerdeki televizyona kadar birçok ürün imha edilmiştir. Kontrol altına alınan bölgelerde muhalif mücahit grupların tümü sindirilmiş veya imha edilmiştir. Bu dönemde en ağır uygulamalara maruz kalan grup ülkedeki Şii İslam geleneğine bağlı olan Hazaralardır. Etnik ve inançsal nedenlerden ötürü ağır saldırılara ve insan hakları ihlallerine maruz kalmışlardır.

             Afganistan’da Taliban’ın yönetimi ele geçirdiği ilk yıllarda ABD’de 11 Eylül saldırılarının gerçekleşmesi Amerikan güvenlik stratejilerinin yeni odağının Afganistan olmasına neden olmuştur. Bu dönemde 11 Eylül saldırılarının sorumlusu olarak gösterilen El- Kaide’ye Taliban tarafından koruma sağlanması Amerika’nın ülkeye fiili olarak girmesine neden olmuş ve Afganistan’da Amerikan işgali dönemi başlamıştır. Amerika öncülüğünde BM destekli gerçekleştirilen bu girişim ile birlikte Afganistan’da yeni bir yönetim tesis edilmiştir. Amerika ve BM destekli hükümeti kendisine düşman olarak tanımlayan Taliban liderleri bu dönemde hükümete ve işgal güçleri olarak adlandırdıkları yabancı unsurlara karşı gerilla savaşına başlamışlardır. Ülkenin coğrafi yapısı ve kırsal kesimlerden örgüte verilen destek ile birlikte örgütün gerilla savaşı yabancı unsurlara oldukça büyük zararlar verebilmiştir.

            Savaşın ağır maliyetleri ülkesinden binlerce kilometre uzakta binlerce asker, bir o kadar da yerel destekçisi bulunan Amerikan ekonomisini de olumsuz etkilemiştir. Bu süreçte El-Kaide lideri Usame Bin Ladin’in de ölümü ile birlikte ilk defa ABD başkanı Barack Obama döneminde örgüt ile barış görüşmelerine başlanmıştır. Obama dönemi sonrasında da genel olarak ABD başkanlarının Afganistan’dan çekilmeye yönelik politikaları devam etmiş, Başkan Trump döneminde ikili görüşmeler meyvesini vermiş ve sonuçta ABD Afganistan’dan çekilmiştir.

            ABD’nin Afganistan’dan çekilme sürecinde Taliban ülkenin büyük bölümünü hızla ele geçirmiş ve geri çekilme sürecinin tamamlanmasıyla birlikte Afganistan’daki ana güç unsur konumuna gelmiştir. Taliban’ın Afganistan’da bu kadar hızlı iktidara yürümesinin ana nedenleri arasında hiç şüphesiz yıllarca sırtını batılı güçlere dayayarak rahat bir hayat süren yerel güçler, savaş ağaları gibi unsurlardan halkın ümidini kesmiş olması yatmaktadır. Ülke yönetiminin Taliban eline geçmesiyle de bir terör örgütü olan Taliban’ın devletleşme süreci başlamıştır.

              Afganistan’da uzun bir aradan sonra yönetimi tekrar eline geçiren Taliban, eski uygulamalarından bir kısmını terk etmiş görünmekte ve yeni bir imaj yaratmaya çalışmaktadır. Bunda hiç şüphesiz devletleşme çabalarının etkisi ve uluslararası toplumdan tanınma beklentileri yatmaktadır.

             Dünyada eşine az rastlanılan bir durum olarak bir terör örgütünün devlet mekanizmalarına üstün gelerek devletleşmesi, siyasal erki ele geçirmesi söz konusu olmaktadır. Bu yönüyle Taliban’ın gerçekleştirmiş olduğu şey benzer beklentiler içerisinde olan birçok terör örgütüne de cesaret vermiş bulunmakta; aynı zamanda Sovyet sonrası dönemde yeni bir ideoloji ihracı, terörün ihracını da gündeme getirmektedir. Bu yönüyle bir terör örgütü olarak Taliban’ın incelenmesi oldukça önemli bir hal almaktadır.

 

  1. Terör ve Terörizm kavramı

             Terör, anlamlandırılması toplumdan topluma, ideolojiden ideolojiye farklılaşmalara uğrayan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yönüyle üzerinde konsensüs sağlanmış bir kavram olmamakla birlikte genel kabul gören anlamlandırmaları mevcuttur. “Fransızca “terreur” kelimesinden geçen terör sözcüğü etimolojik kökeni bakımından Latincedir. Fransız İhtilaliyle beraber ilk defa kavram olarak kullanılan terörizm gerek o dönemki kullanım anlamı gerek Latincedeki kelime anlamı itibariyle “korkuyla yönetmek” manasına gelmektedir. Türk Dil Kurumu tarafından ise “yıldırı” olarak tanımlanmaktadır.” (Memmedli, 2016)

“Terörizm, bir siyaset yapma biçimidir; siyasetin en radikal biçimi. Silahla yapılan siyasetin en uç örneği savaştır. Terörizm de bir savaş türüdür. Ona alçak gerilimli savaş da denir. Bu tanımdan kasıt, terörizme hedef olan kitlenin topyekün bir savaşa ne hazırlıklı, ne de niyetli olmadığını vurgulamaktır. Düşük hazırlık (savunmasızlık) ve düşük güdülenmeye bir de sürpriz saldırı öğesi eklenince, terörizm, çok güçlü hedefleri (devlet, toplum, büyük kuruluşlar) sarsabilir. Başka siyasal yöntemlerle elde edemiyeceği sonuçlar elde edebilir.” (Ergil, 1992)

             Terör kavramının bir başka özelliği olarak karşımıza siyasal amaçlara uluşmak adına gerçekleştirilen şiddet eylemleri çıkmaktadır. Buradaki amaç şiddeti bir araç olarak kullanarak istenilen hedeflere ulaşmak adına büyük unsurların yıpratılmasıdır. Bu yönüyle terör küçük, azınlık politik hareketlerin sıkça başvurduğu yöntemlerin başında gelmektedir. Farklı ideolojik ve kültürel tabanlarda terörün benimsenmesindeki ana etkenlerin başında da bu neden yatmaktadır. Terörizmi basit nitelikli terör eylemlerinden ayıran nokta ise sistemli ve sürekli oluşunda yatmaktadır. Yani terör fiili bir eylem olarak durdurulabilir ancak terörizmin durdurulabilmesi için bu eylemleri gerçekleştiren organizasyonların ya tamamen yok edilmesi gerekmektedir ya da ideolojik bir dönüşüme tabi tutulması gerekmektedir. Aksi taktirde siyasal bir araç olarak teröre başvuran yapılanmanın belirli aralıklarla gerçekleştirdiği terör eylemleri önlenebilir ancak bu yapılanmanın (grubun, örgütün) terörizmden arındırılması için ya yapılanmanın tamamen imha edilmesi, ortadan kaldırılması gerekmektedir ya da fikirsel bir dönüşüm yaşatılmalıdır.

             Kavramın daha net anlaşılması adına farklı coğrafya, kültür ve ideolojilere sahip liderlerin terör ve terörizme bakış açılarından örnek vermek gerekirse;

“Rusya’da Sovyetlerin kuruluşuna öncülük eden Lenin’e göre terörün amacı [insanlara] dehşet salmak ve onları arzulanan bir davranış biçimine yöneltmek iken Nazi Almanya’sının önderi Hitler’e göre akla karşı terör ve zordan daha kolay zafer kazanan ikinci bir şey yoktur. Bir başka örnek olarak Libya’nın devrik lideri Kaddafi’ye göre ise tek bir Arap’ın 300 Amerikalıyı öldürerek, Amerika’nın Lübnan’dan kovuluşunu hazırlamasının sunduğu ders şudur: Muntazam ordulara her zaman güvenilmeyebilir ama silahlı bir halk hiçbir zaman yenilmez.” (Ergil, 1992)


            Örneklerden de anlaşılacağı üzere terörün bir araç olarak kullanılması ile genellikle yeterince güçlü olmayan, azınlıkta bulunan grupların güçlü olanı yıpratarak başarı elde etme isteği ve amacı güdüldüğü anlaşılmaktadır. Terör bu bağlamda her zaman güçsüz olanlar eliyle de gerçekleştirilmemektedir. Kimi zaman güçlü devletler de doğrudan bir savaş yerine bir çeşit gayri nizami harp tekniği olarak terörizme başvurmaktadırlar.

            Terörizmin yol açtığı bir diğer durum da ulusal ve uluslararası güvenlik krizlerinin ortaya çıkmasıdır. Uluslararası ilişkilerde kimi zaman örgütün kaynağından farklı bir ülkede gerçekleştirilen terör eylemleri büyük krizleri ortaya çıkarabilmektedir. Terör ve terör örgütlerinin yapıları gereği yeraltı faaliyetleri içerisinde olmaları, ilişkilerinin tam anlamıyla ortaya çıkarılamaması gibi nedenlerle bu yapılanmalar kimi zaman da istihbarat servislerinin birer piyonu vazifesi görmektedirler.

Terörizmin ortaya çıkardığı bir diğer sorun olarak da karşımıza göç sorunu çıkmaktadır. Terörün genellikle az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde yaygın bir sorun olarak varlığını sürdürmesi bu bölgelerde istikrarsızlık, kan ve göz yaşını da beraberinde getirmektedir. Temelde korku salmayı amaçlayan terör örgütlerinin giriştiği eylemler ile genellikle sivil can kayıpları yaşanmakta, can ve mal güvenliği tehlikeye düşmektedir. Bu durumdaki ülkelerde yaşayan insanların bir bölümü de çözümü yerleşim yerlerini terk etmekte bulmaktadırlar. Kimi zaman ülke içinde kimi zaman da sınır ötesine gerçekleşen bu göç hareketleri demografik değişimleri de beraberinde getirmektedir. Terörizmin belirli ülkelerde, Orta Doğu’da olduğu gibi, demografik yapının değiştirilmesine yönelik bir araç olarak sistemli kullanımı başta çevre ülkeler olmak üzere uluslararası arenada önemli krizler doğurmaktadır. Farklı etnik, dini ve siyasal görüşlere sahip azınlık grupların terörizmi bir siyasal kazanım aracı olarak görmesi, dolayısıyla da şiddeti içinde bulundukları toplumun diğer unsurlarına karşı kullanması alışılagelmiş bir durumdur.


Terör ve terörizmi siyasal bir araç olarak benimseyen organizasyonlarda temelde şu hedefler ortaklık göstermektedir:

“1) Çoğunluğun tercihine dayanan otoriteleri etkisiz bırakmak, azınlık otoritesini zorla onun yerine geçirmek.


2) Yerleşik yasal sisteme göre yargılanıp, tutuklanmış kişilerin serbest bırakılmasını isteyerek, yasal sistemi çözmek, etkisizleştirmek.


3) Demokratik yöntem ve kurumları hiçe sayarak, kaba kuvveti toplum hayatında geçerli kılmak.


4) İnsan sevgisinden, demokratik uygulamalardan (özgürce yarışma ve katılma) ve toplumsal uzlaşmadan soyutlanmış bir düzeni geçerli kılarak, binlerce yıllık uygarlık savaşımına aykırı (zorbalığa ve kaba güce dayalı) bir toplum yaratmak. Yaratabilirlerse bunu uluslararası düzene hâkim kılmak.” (Ergil, 1992)

 

Bu temel amaçlara odaklanmış örgütlerin yapıları, eylem biçimleri, bulundukları coğrafyalar, ideolojileri dikkate alındığında tek tip bir terörizmin olmadığı da anlaşılmaktadır. Terörizmin ortaya çıkardığı ve gelecekte de çıkaracağı krizlerin önlenebilmesi için uluslararası kamuoyunda farklı sınıflandırmalar ve çözüm önerileri ortaya atılmaktadır. Terörizmi şu alt başlıklar altında incelemek mümkündür:

“Ülke içi (Ulusal) terörizm, Uluslararası terörizm, Uluslarötesi terörizm, Devlet terörizmi, Devlet destekli terörizm, Etnik terörizm, Siber terörizm” (Saraçlı, 2007).


 

  1. Terörizm Türleri:

  1.              Ülke içi (Ulusal) Terörizm: Tek bir ülke sınırları içerisinde dışardan müdahale ve destek alınmayan terörizm tipi olarak tanımlamak mümkündür. Günümüz iletişim olanakları düşünüldüğünde bu tip bir terörizm türü uygulamada karşımıza oldukça sınırlı alanlarda çıkabilmektedir. İletişim olanaklarının gelişimi, örgütlerin propaganda yöntemlerindeki değişim, finansal ilişkilerin sınır ötesi faaliyetleri gibi nedenlerden ötürü teorik bir tasnif durumuna düşmüştür.

            Uluslararası Terörizm: Terör faaliyetlerinin devletlerarası bir düzeye çıktığı bu tür sınıflandırmada, örgütler gerçekleştirdikleri eylemler ile devletlerarası ilişkileri hedef alabilmekte, kaynağından farklı bir noktada terör faaliyetleri gerçekleştirebilmektedir. Terör örgütlerinin farklı devletler tarafından desteklenerek belirli ülkelerin çıkarlarına yönelik faaliyetleri de bu kapsamda değerlendirilebilir.


            Uluslarötesi Terörizm: Bu tür terör organizasyonlarının ortaya çıkışındaki ana etken küreselleşmedir. Küreselleşme ile birlikte teknolojik gelişmeler, iletişim olanaklarının artması, devlet dışı aktörlerin daha hızlı örgütlenebilmesi gibi nedenlerle terör örgütleri insan ve finansman kaynağına aracı devletler olmadan da ulaşabilmektedir.


              Devlet Terörizmi: Devlet terörizmini ortaya çıkaran ana neden olarak karşımıza otoriteyi koruma isteği çıkmaktadır. Demokratik toplumlarda devletin toplum üzerindeki baskı ve kontrolü sınırlı olmakla birlikte otoriter yönetimlerin ortaya çıktığı dönemlerde meşru yönetim organı olan devletin kendisi de terörü siyasal bir araç olarak kullanabilmektedir. Bu duruma istihbarat görevlileri eliyle toplumsal krizlere yön verme, kontrollü şiddet olayları vasıtasıyla toplumu yönlendirme çalışmaları örnek olarak verilebilmektedir. Kamu görevlisi kimliği altında farklı çıkar gruplarına hizmet eden memurlar da zaman zaman bu tür faaliyetler içerisine girmektedir. Faili meçhul cinayetler bu tür eylemlerin en bilenenidir. Meşru güç kullanma yetkisini elinde bulunduran devlet kendi yasalarına uymayarak illegal faaliyetler organize edebilmektedir. Bu şekilde gizli ve sonuçsuz kalan işler dolayısıyla devlete de bir sorumluluk yüklenmemiş olmaktadır.


             Devlet Destekli Terörizm: Uluslararası ilişkilerde devletler her zaman iyi niyetli olmayabilmektedir. Ülkelerin dış işlerinde diplomatik süreçler yerine etki etmek istediği ülkeye yönelik terör faaliyetlerini açık veya örtülü olarak desteklemesine, terörü finanse etmesine devlet destekli terörizm denmektedir. Bir ülkenin başka bir ülke içerisindeki terör yapılanmalarını kendi çıkarları doğrultusunda desteklemesi devletler arası ilişkilerin olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır. Bu tür davranışlar dolayısıyla devlet dışı aktörlerin etki alanı genişlemektedir. Terörün açık bir biçimde finanse edildiği durumlarda ise işler daha tehlikeli bir hal almaktadır. Zira meşru bir devlet tarafından desteklenen bir terör örgütünün yürüttüğü faaliyetlerden dolayı yasal sınırlar çerçevesinde yargılanması zorlaşmaktadır. Bu durum da devletler arası mücadelenin yeraltı faaliyetleri üzerinden ilerlemesine neden olmaktadır. Devlet destekli terörizm uluslararası ilişkilerin temel prensiplerine ve demokrasiye önemli zararlar vermekte, ağır insan hakları ihlallerine neden olabilmektedir. Küresel bir sorun olan terörizmin önlene bilmesi için devletleri eş güdümlü hareket etmesi gerekmektedir.


              Etnik Terörizm: Genellikle az gelişmiş ülkelerde, ulus devletleşme sürecinin tamamlayamayan ülkelerde görülmektedir. Bir üst kimlik aidiyetinden yoksun olan toplumun alt kimlere (etnik bağlılık, dinsel ve inançsal farklılıklar, kültürel unsurlar) sıkı sıkıya bağlı olduğu durumlarda bu alt kimliğe sahip grupların hak ve menfaatlerini şiddet yoluyla kazanabileceğini veya koruyabileceğini düşünmesinden kaynaklı bir kaos yaşanmaktadır. Bu tür terör olaylarında milliyetçi dürtüler ön plana çıksa da doğrudan bir denkleştirme doğru olmayacaktır. Terörün her türlüsü insani değerlere zarar vermekle birlikte etnik terör bu eylemler içerindeki en kanlı olanıdır. Kimi zaman devlet destekli grupların eliyle, kimi zaman devletlerin bizatihi kendisinin bu uygulamalara kaynaklık etmesi nedeniyle tarihte birçok soykırım olayı gerçekleşmiştir. Bu tür olayların gelişmiş ülkelerde de gerçekleştiği unutulmamalıdır. Toplumsal refah ile yakından ilişkili bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Kaynakların oldukça sınırlı olduğu ve adil gelir dağılımının olmadığı ülkelerde etnik, kültürel, dinsel açıdan birlik sağlayan insanlar ortak çıkarlarını korumak adına etnik teröre başvurabilmektedir.

Siber Terörizm: Teknolojik gelişmelerin bir yansıması olarak ekonomiden siyasete birçok alanda dijitalleşme gerçekleşmektedir. Devletler vatandaşlarına daha iyi hizmetler sunabilmek adına birtakım hizmetleri elektronik ortamlardan gerçekleştirmektedir. Bu noktada terörün genel tanımlamalarına uygun olarak belirli politik çıkarlar elde etme adına sanal saldırıların düzenlenmesi de siber terörizmi ortaya çıkarmaktadır. Ülkelerin güvenlik, ekonomi gibi alanlardaki gizli bilgileri ortaya çıkarılarak politik çıkar elde edilmeye çalışılmaktadır. Siber zorbalıktan farklı olarak amaç siyasal çıkar elde etmek adına bir girişimde bulunulmasıdır. Hedef birey değil hükümeti yönlendirmek veya toplumsal korku salmaktır. Hızla değişen teknoloji dünyasında önemi güç geçtikçe artan bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır.


 

  1. Afganistan tarihine genel bir bakış:

            Afganistan bulunduğu coğrafi konum nedeniyle sık sık işgal ve istilalara uğramış bir bölgedir. Günümüzde ülkenin sınır komşuları olarak İran, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Pakistan bulunmaktadır. Ülkenin küçük de olsa Çin ile sınırı bulunmaktadır. Ülkenin kuzey kesimleri esas itibari ile tarihi Güney Türkistan olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim ülkede yaşayan Türk soylu topluluklar da ülkenin kuzey bölgelerinde yoğunlaşmışlardır.

“Ülkenin orta kesimini kaplayan dağlar, jeolojik bakımdan İtalya’nın kuzeyinden başlayarak Himalayalar’a kadar uzanan ve “Alp kıvrımları” adı verilen dağ sisteminin bu ülke içinde kalan parçalarıdır. Doğuda Pamir yaylasına ulaşan bu yüksek dağlık kütle muhtelif kesimlerinde farklı adlarla anılır. Ülkenin kuzeydoğusunda Hindukuş (7697 m.) dağları adıyla bilinen dağlar Kâbil’in kuzeyinden itibaren batıya doğru yelpaze gibi açılarak Kûhibâbâ, Sefîdkûh (3500 m.) ve Bendibeyân gibi kollara ayrılırlar. Bunlardan başka güneyde Süleyman, kuzeyde Benditürkistan dağları yer alır. Afganistan’ın ortasındaki dağlık bölge doğuya doğru bir şerit biçiminde devam eder ve coğrafyacılar tarafından “Vahan Koridoru” olarak adlandırılan bir yüksek yöre ile Çin’e komşu olur.”[1]

             Ülkenin fiziksel yapısı gereği dağlarla kaplı oluşu insan yerleşiminin de dağınık olmasına neden olmuştur. Ülke nüfusunun büyük çoğunluğu bu nedenle kırsal bölgelerde yaşamaktadır. Kırsalda yaşayan halk geçimini genel olarak tarım ve hayvancılık gibi faaliyetler ile gerçekleştirmektedir. Dolayısıyla ülkede sanayileşme ve ekonomik gelişme büyük oranda sekteye uğramaktadır. Kırsal bölgelerde geleneksel bağların oldukça güçlü oluşu genellikle aşiret liderlerinin kamusal güçten daha etkin bir rol oynamasına neden olmaktadır. Bu durum da ülkede merkezi otoritenin zayıf kalmasının ana nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır.

Jeopolitik konumu gereği güneyden kuzeye, kuzeyden güneye inmek isteyen birçok topluluk tarafından sık sık işgal ve istilalara uğramış bir bölgedir. Bölge tarihsel olarak İranlılardan Büyük İskender’e, Sakalardan Ak Hunlara kadar birçok topluluğun hakimiyeti altına girmiştir. Nitekim ülkede bulunan Türk soylu toplulukların bu denli yoğun bir varlık göstermesinin nedenlerinden biri de bu bölgede hakimiyet kurmuş Türk hükümdarlarıdır.

              Samaniler döneminde devlet içindeki Türk unsurların bu bölgeye yoğunlaşması ülkedeki Türk nüfuzunu güç geçtikçe güçlendirmiştir. Nitekim bölgenin bir geçiş güzergahı olması ilerleyen dönemlerde kuzeyden Özbeklerin ve Mogolların, batıdan Safevilerin, güneyden de Hindistan kökenli işgal girişimlerine sahne olmuştur. Nitekim Milli Afgan Devletinin kuruluşuna giden süreçte de Türk etkisini görmek mümkündür. Zira Safevilerin zayıflaması sonucu İran’da yönetimi ele alan Nadir Şah bu bölgeyi hakimiyeti altına almıştır. Nadir Şah’ın Mâzenderan valisi olarak atadığı Ahmet Şah İran’da yaşanan iç karışıklıkları fırsat bilerek Nadir Şah’ın ölümünden sonra başta Kandahar olmak üzere Afganistan’ı hakimiyeti altına almıştır. Ahmet Şah’ın bölgede hakimiyet sağlaması ile birlikte Afgan devleti de kurulmuş oldu.

Ahmet Şah sonrası dönemde bir yandan iç karışıklıklarla öte yandan kuzeyden gelen Rus yayılmacılığı ve güneyden gelen İngiliz yayılmacılığı arasında kalan Afganistan tam anlamıyla bu iki büyük güç arasında tampon bölge vazifesi görmüştür. Bu dönemde İngiltere tampon bölge olan Afganistan ile Hindistan sınırlarında yaşanan olaylara kesin çözüm bulmak adına birtakım antlaşmaları Afgan yönetimine kabul ettirmiştir. Bu antlaşmalar ile de aslında günümüz Afganistan’ında yaşanan sorunların bir diğer ana kaynağı ortaya çıkarılmıştır. Durand Hattı adı verilen bir sınır çizilerek Afganistan-Hindistan sınırı kesinleştirilmiştir. Ancak emperyalist devletlerin sınır çizmedeki ustalığı burada da kendisini göstermektedir. Zira bu sınırlar ile Afgan yönetimin doğal etki alanı sınırlandırılmış, devletin temel dayanağı olan Peştun kabileleri ikiye bölünmüştür. İlerleyen dönemde Hindistan’da da bir bölünmenin gerçekleşmesi ile Pakistan kurulmuş ve Afganlı Peştunların önemli bir kısmı da Pakistan sınırları içerisinde kalmıştır. Afganistan her ne kadar bu bölgelerin kendi toprağı olduğunu iddia etse de uluslararası toplumu ikna edememiştir. Bu sorun günümüzde de Afganistan-Pakistan arasında önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Sınırın iki yakasına dağılmış Peştun toplumu ne Afganistan’da tam anlamıyla bir baskın unsur olabilmektedir ne de Pakistan’da. “Her ne kadar uluslararası platformda Durand Hattı Pakistan ile Afganistan’ın resmi sınırı olarak kabul edilmekteyse de, Afganistan ise özellikle 1950’den beri bu sınırı kabul etmemektedir. Afganistan, daha önce bahsettiğimiz gibi Durand Hattının güneyinde kalan Kuzeybatı Sınır Eyaleti ile özgür kabileler bölgesi olarak bilinen Soba Serhad bölgelerini kendi doğal sınırları içerisinde olduğunu ve dolayısı ile Afganistan’a geri iadesini talep etmektedir. Buna karşı Pakistan bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktığından itibaren Durand Hattı ile ilgili tavrını net bir şekilde ortaya koymuştur. Pakistan farklı dönemlerde Afganistan’ın çabalarına karşı yaptığı açıklamalarda, 1893’te çizilen Durand Hattının iki ülke arsındaki resmi sınır olduğunu ve uluslararası kamuoyunda da bunu bu şekilde tanındığını açılamıştır. Ayrıca Pakistan, 1947’deki referandum ile bölge insanının da kendi tercihini yaptığı yönündeki açıklamaları ile söz konusu sınırdan kesinlikle taviz verilmeyeceğini ortaya koymuştur.” (Burget, 2013)

              Durand hattı ile Afganistan tarafında kalan Peştunların toplam nüfus içindeki oranı yaklaşık olarak %42’dir. Ülke içerisinde çok çeşitli etnik grupların varlığı ve üst kimlik aidiyetindeki zayıflık dolayısıyla Afganistan’da bir ulus devletten söz etmek mümkün değildir. Dolayısıyla Afganistan Peştunları arasında Pakistan tarafında kalan Peştunlarla birleşme isteği her dönemde kendisini belli etmiştir. Bu durum da emperyalist güçlerin bölgede söz sahibi olmak için taraf olduğu konuların başında gelmektedir. Sovyetler döneminde Afganistan’ın Peştunları birleştirme isteğine Ruslardan destek gelmiştir. Esasında Rusların amacı Afganistan’a dahil olan Peştunlar aracılığıyla güneyde Hint denizine ulaşmaktır. Soğuk savaş döneminde Rusların bu politikasına karşılık ABD de Pakistan’ın yanında yer almıştır.

Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a yönelik ilgisi gün geçerek artmıştır. Nitekim tüm dünyada olduğu gibi Afganistan’da da kendisine yakın bir sol iktidar amacıyla ülke içindeki Marksist grupları destekleyen Sovyetler Birliği Zahir Şah’ın ülkedeki Sovyet etkisinin kırılmasına yönelik tedbirlerini kendisine tehlike olarak görmüş ve Zahir Şah’ın yönetimden devrilmesine giden süreçte Marksist taraftarlarını desteklemiştir. Zahir Şah’ın kadrolarının tasfiyesiyle birlikte yönetimi ele alan Davud Han da ülkenin git gide Sovyet hakimiyeti altına girdiğini görerek ülkedeki Marksist grupları tasfiye girişiminde bulundu. Ancak önemli askeri kadroları elinde bulunduran Marksist gruplar bu duruma sessiz kalmayarak Davud Han’ı da yönetimden indirmişlerdir. Bundan sonraki süreçte Sovyetlerin Afganistan’a yönelik nüfuz politikaları karşısında yerel halktan tepkiler ortaya çıkmaya başlamıştır. Afganistan’da Marksist gruplar eliyle gerçekleştirilmeye çalışılan modernleşme girişimleri yerel unsurlar tarafından büyük bir tepkiye neden olmuştur. Sovyetlerin Afganistan’daki Marksist yönetimi korumak amacıyla başlattığı işgal girişimi Sovyet karşıtı halkın silahlanarak direnişe geçmesine neden olmuştur.

             Sovyetlerin Afganistan’a yönelik bu işgal girişimi ile ABD’nin körfez ülkelerine yönelik politikaları tehlikeye düşmüştür. ABD ulusal çıkarlarını korumak adına Sovyet ilerleyişini durdurmak için direnişe geçen yerel unsurlara önemli destek vermiştir. Afganistan’da başlayan Sovyet direnişine karşı yerel direniş gruplarının desteklenmesi, finansmanı ve eğitimleri gibi konularda CIA, Pakistan İstihbaratı, BAE, Suudi Arabistan ve Çin gibi ülkeler önemli katkı sağlamışlardır.

              ABD’nin başlıca hedefi Sovyet ilerleyişinin durdurulması olduğu için yerel direniş gruplarının silahlandırılması ve eğitilmesi gibi noktalarda uygulamalar gerçekleştirmiştir. Pakistan, Durand Hattı nedeniyle Afganistan’da Sovyet yanlısı bir yönetim istememektedir. Bunun için de silahlı yerel direniş gruplarının Pakistan sınırları içinde kalan kamplarda eğitim almasını sağlayarak sürece destek vermiştir. Afganistan’da Sovyet karşıtı direnişin İslami kimlikler altında yürütüldüğünün unutulmaması gerekmektedir. Soğuk savaş dönemi boyunca komünist tehlikeye karşı tüm dünyada muhafazakâr kesimler güçlendirilmiştir. Avrupa’da Hristiyanlık propagandaları yapılırken Ortadoğu ve Asya’da ise İslamcı gruplar eliyle anti-komünist mücadele yürütülmüştür. Bu noktada Afganistan’da ortaya çıkan direniş hareketlerinin temeli de yine İslamcı gruplar tarafından örülmüştür. Bu grupların insan kaynağının ve finansmanının karşılanması noktasında BAE ve Suudi Arabistan önemli harcamalar yapmışlardır. Bugün karşımıza önemli bir terör tehdidi olarak çıkan Selefi grupların yayılmasına da öncülük etmişlerdir. Öte yandan Sovyet işgali karşısında bu İslamcı grupları destekleyenler arasında en dikkat çekici ülke olarak karşımıza Çin çıkmaktadır. Komünist bir rejim olarak Sovyetlerin politikalarından rahatsız olan Çin yönetimi bu dönemde direniş gruplarının için sınırları içerisinde kalan kamplarda askeri eğitimlerinin gerçekleştirilmesinde önemli bir görev üstlenmiştir.

Afganistan’da direniş başarıya ulaşmış ve Sovyetler ülkeden geri çekilmek zorunda kalmıştır. Ancak ülkede baskın bir etnik grubun olmayışı, toplumsal kamplaşmaların her alanda varlığı işgal sonrası Afganistan’da bir yönetim krizini de beraberinde getirmiştir. Sovyetlerin çekilmesi sonrası başlayan iç savaşta mücahit gruplar kanlı eylemler gerçekleştirmişlerdir. Ülkenin güney ve kırsal kesimlerinde oldukça etkin olan Taliban bu dönemde ülkenin büyük bir bölümünü hakimiyeti altına almıştır. Şeriat hükümleri doğrultusunda ülkeyi yöneteceğini açıklayan Taliban, bünyesinde barındırdığı El-Kaide terör örgütü liderlerini ABD’ye teslim etmemesi üzerine yaptırımlara maruz kalmıştır. Bu dönemde El-Kaide’nin Amerika’da 11 Eylül Saldırılarını gerçekleştirmesi ile birlikte ABD’nin Afganistan’ı işgal süreci başlamıştır.

            ABD’nin Afganistan’ı işgali ile birlikte Taliban yönetimden uzaklaştırılmış ve yerine geçici bir hükümet kurulmuştur. Kırsala ve dağlık bölgelere ve bir kısmı Pakistan’a çekilmek zorunda kalan Taliban gayri nizami harp teknikleri uygulayarak hem geçici Afganistan hükümetine hem de başta Amerika olmak üzere bölgedeki yabancı güçlere karşı savaş başlatmıştır. Sivil asker ayırt etmeksizin onlarca terör eylemi gerçekleştiren Taliban, Afganistan hükümetine ve ABD’ye ağır kayıplar verdirmiştir. Bu süreçte Afganistan ABD eliyle devlet terörüne de maruz kalmıştır. Zira Amerikan kuvvetlerinin sorumsuz tavırları nedeniyle birçok kez sivil halk terör operasyonlarının kurbanı olmuştur. Bu durum da halkın savaş ve çatışmadan yılmasına neden olmuştur. ABD başkanı Barack Obama döneminde Taliban kurulan ikili görüşmelerle başlayan barış görüşmeleri Trump döneminde meyvesini vermiş ve ABD Afganistan’dan çekilmiştir. Amerika’nın Afganistan’dan çekilmesiyle birlikte Taliban güçleri ülkenin tamamını kolaylıkla ele geçirmiştir. Bunun ana nedeni olarak uzun yıllardır süren çatışmalardan halkın yorulmuş ve yerel önderlerin de sorunlarına çare olamaması karşımıza çıkmaktadır.

Dünyada eşine az rastlanılan bir durum olarak bir terör örgütü devlet mekanizması karşısında başarıya ulaşarak devletleşme sürecine girmiştir. Bunun dünyanın pek çok yerinde faaliyet gösteren terör örgütlerine örnek olması dışındaki bir diğer sorun da terör örgütlerinin devletleşirken eski yöntem ve uygulamalarını terk edip etmeyeceği önemli bir handikap olarak görülmektedir.

             Bir terör örgütü olarak Taliban’ın Afganistan’da böyle bir zafer kazanmasının ana nedenlerinden birisi olarak karşımıza ülkedeki etnik dağılım çıkmaktadır. Ülkede hiçbir etnik grubun %50’den fazla bir nüfusa olamayışı ve geleneksel toplumsal bağların (aşiretçiliğin) etkinliği ülkede kaos ortamının varlığı için yeterlidir. Ülkede kapsayıcı tek kimlik İslam kimliğidir. Dolaysıyla Taliban dahil tüm unsurlar siyasetini bu çerçevede yürütmektedir.


  1. Afganistan’da etnik grupların dağılımı:

             Afganistan tarih boyunca farklı milletlerin yönetimi altına girmiş bir ülkedir. Ülkenin konum itibari ile de geçiş güzergahları üzerinde oluşu sık sık işgal ve istilalara uğramasına neden olmuştur. Tarihsel süreç içerisinde birçok millet tarafından yönetilen bir ülke olması nedeniyle ülke içerisine dağılmış çok çeşitli etnik gruplar bulunmaktadır.

Bu etnik gruplar ülkenin belirli bölgelerinde yoğunlaşmış halde bulunabildikleri gibi ülkenin tamamına yayılmış halde de buluna bilmektedirler.


Harita-1: Afganistan’da Etnik Grupların dağılımı

 

 

 ] Mehmet Saray, “Afganistan”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), https://islamansiklopedisi.org.tr/afganistan#1 (Erişim: 04.10.2021).


 

Peştunlar:


              Afganistan’da en kalabalık etnik grup olan Peştunlar genel olarak Afganistan’ın güney ve güneydoğu sınır şeridi boyunca yerleşmişlerdir. Ülkenin kuzeyinde dağınık halde de Peştun grupları bulunmaktadır. Durand hattı olarak adlandırılan Pakistan sınırında yoğun bir yerleşim söz konusudur. Nitekim sınırın Pakistan tarafında yoğun bir Peştun nüfusu bulunmaktadır. Dini inanç bakımından Sünni İslam geleneğine bağlı olan Peştunlar ülke nüfusunun yaklaşık %41-42’sini oluşturmaktadırlar. Afganistan’da en etkili grup olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Ülke yönetiminde her dönemde etkili olmuşlardır. Taliban’ın tabanını oluşturan ana unsur olarak da karşımıza Peştunlar çıkmaktadır.


Tacikler: 


             Bir diğer etnik grup olan Tacikler ülkenin genellikle kuzeydoğusunda yoğunlaşmışlardır. Yer yer iç kısımlarda ve Herat’ta Tacik nüfusun yoğun olduğu yerler bulunmaktadır. Afganistan’da toplam nüfusun yaklaşık %27’sine ulaşan nüfusuyla Tacikler Afganistan’daki en kalabalık ikinci etnik gruptur. Afganistan’da bulunan Taciklerin sayısının Tacikistan’da bulunan Taciklerden fazla olduğu bilinmektedir. Taliban’a karşı önemli bir direniş merkezi olarak karşımıza çıkan Kuzey İttifakının önemli bir bölümü de Taciklerden oluşmaktadır.


Hazaralar: 


             Afganistan’da ülke nüfusunun yaklaşık %9’unu temsil eden Hazaralar ülkede önemli bir rol oynamaktadır. Aymak grubu dışındaki Hazaraların tamamı Şii İslam geleneğine bağlıdır. Türk dünyasının büyük bölümünün belki de haberdar dahi olmadığı Hazaralar bir Türk topluluğudur. Afganistan’ın tam merkezinde yoğunlaşmışlardır. Tarih boyunca Afganistan’da Peştunlar ile mücadele ederek yaşamışlardır. Zira Peştun din adamları tarafından verilen fetvalarla kafir ilan edilerek ölüm fetvaları çıkarılmıştır. Peştun kökenli Taliban’ın da en çok hedef aldığı topluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülke içerisindeki nüfusları pek kalabalık olmasa da Hazara Diasporası eliyle önemli kazanımlar elde etmişlerdir. Hizb-i Wahdet partisinin kuruluşu ile birlikte Afganistan içerisindeki Hazaraların da birliği sağlanmıştır. Yerel kaynakların ifadesiyle baskı ve zulümden kaçan bazı büyük Hazara aileleri kendilerini Tacik olarak tanıtmakta ve uzun yıllar bu kimlik altında yaşamaktadır. Afganistan’daki genel durumu özetleyen “Afganistan’da söylemler İslami uygulamalar Irkçıdır” tespitini yapan Hazara lideri Abdulali Mazari bir Taliban suikastı sonucunda hayatını kaybetmiştir. ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ile birlikte yönetimi ele geçiren Taliban’ın ilk icraatlarından birisi de Bamyan’da bulunan Abdulali Mazari’nin heykelinin patlatılması olmuştur.


Özbekler


            Ülkenin kuzey kesimlerinde yerleşik bulunan Özbekler nüfusun yaklaşık %9’unu oluşturmaktadır. İzledikleri genel siyaset itibari ile Kuzey İttifakı içerisinde Taliban’a karşı önemli mücadeleler yürütmüşlerdir. Liderleri konumunda bulunan kişi Abdurreşid Dostum Türkiye ile de yakın ilişki içerisindedir. Büyük çoğunluğu Sünni İslam geleneğine bağlı olan Özbekler arasında zamanla Taliban taraftarlığı artmıştır. Taliban’ın yönetimi ele geçirmesiyle birlikte Özbeklerin lideri Abdurreşid Dostum’un Özbekistan’a geçtiği tahmin edilmektedir.


Aymaklar: 


             Ülke nüfusunun yaklaşık %4’ünü oluşturan Aymaklar ülke siyasetinde etkili olamamışlardır. Genellikle Sünni İslam geleneğine bağlı olarak hayatlarını sürdürmektedirler.


Türkmenler: 


            Ülke nüfusunun yaklaşık %4’ünü oluşturan Türkmenler ülke siyasetinde pek etkili değillerdir. Afganistan’ın Türkmenistan sınırları boyunca büyük oranda göçebe olarak yaşamaktadırlar. Genellikle Sünni İslam geleneğine bağlıdırlar.

Afganistan’da nüfusun %1-2’lik kısımlarından teşekkül eden Beluç, Kırgız, Pamiri, Paşai gibi etnik gruplar da bulunmaktadır. Ancak bu etnik gruplar ülke siyasetinde herhangi bir yere sahip değillerdir.

Afganistan’daki bu çok etnikli yapı ve geleneksel ilişkilerin kuvveti Afgan üst kimliğinin oluşmasına büyük zararlar vermiştir. Ülke içerisindeki her etnik grubun kendi programını uygulamaya koyulması da ulusal birliğin oluşmasına engel olmuştur. Bu ortam ve şartlar altında yoğun bir nüfusa sahip olan Peştunlar Taliban aracılığıyla ülke yönetimini ele geçirmeyi başarmışlardır.

 

 

  1. Taliban’ın Tarihi ve Terörizm:

           “Taliban” Farsça bir kelime olup ‘’Talebeler’’ anlamına gelmektedir. Sovyetlerin Afganistan’ı işgali ile birlikte yerel direniş grupları ortaya çıkmıştır. Afganistan’daki Sovyet karşıtı bu direniş toplumun tamamını kapsayıcı nitelikte İslami bir kimlik ile ortaya çıkmıştır. Başlangıçta mücahit ismi anılan yerel direniş grupları zamanla partileşme süreçlerine girmişlerdir. Esasında Afganistan’da Şii gruplar dışındaki tüm mücahitler benzer dini ekoleri örnek almaktadır. Bu bölgedeki en etkin ekol olarak da karşımıza Hindistan merkezli Diyobendi Medreseleri çıkmaktadır.

            Esas itibari ile İngiltere’nin Hindistan’ı işgal ettiği dönemde işgal karşıtı tutumu ile dikkat çeken Diyobendi Medreseleri ismini yine Hindistan’da bulunan Diyobend kasabasından almaktadır. Hanefi-Maturidi itikat üzere eğitim veren bir medrese olarak bölgedeki neredeyse tüm Müslüman toplulukları etkilemişlerdir. Buna Afganistan’daki Sünni mücahit grupları da dahildir. Hindistan kökenli bir medrese olan Diyobendi medreseleri ile Hindistan’dan bağımsızlığını ilan eden Pakistan arasında görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Nitekim siyasal olarak da Pakistan’ın Afganistan siyasetinin temelinde Hindistan karşıtlığı yatmaktadır.

1994 yılında yoğun bir Peştun yerleşim birimi olan Kandahar’da Molla Ömer ve Molla Abdullah Gani Baradar tarafından Taliban kurulmuştur. Zaten örgütün en büyük insan kaynağını da Afganistan’ın güneyi ve Pakistan’ın Durand Hattındaki Peştunlar oluşturmaktadır. Mücahit gruplar arasında ortaya çıkan Taliban’ın temel dini görüşlerinin Diyobendi medreselerinden kaynağını aldığı belirtilse de Pakistan’da bulunan “Suffe” isimli tek hücreli köy medreselerinin etkisi daha büyüktür.

             Pakistan’da bulunan Peştun sayısının Afganistan’da bulunan Peştun nüfusun neredeyse üç katı kadar oluşu Pakistan’ın Peştun milliyetçiliğine karşı her zaman dikkatli hareket etmesine neden olmuştur. Bu sebepten dolayı da gerek gizli gerek açık Afganistan’daki birçok sorunun derinleşmesine yönelik faaliyetlerde bulunmuştur.

“Aslında Afganistan’ı yönetenler genellikle Peştun aristokratlarından çıkmasına rağmen bu etnik küme ülkede mutlak çoğunluğu oluşturmuyor.

2010 yılı verilerine göre 40 milyon insanın yaşadığı Afganistan’da Peştunlar yüzde 42, Tacikler yüzde 27, Özbekler yüzde 9, Hazaralar yüzde 9, Aymaklar yüzde 4, Türkmenler yüzde 3, Beluçlar (Beluciler) yüzde 2’lik bir nüfusa sahipler.

Buna karşılık Pakistan’daki Peştunların nüfusu, Afganistan’daki soydaşlarının üç katını buluyor. 

1970 başlarına kadar Afganistan’ı yöneten Zahir Şah, “Peştun milliyetçiliği” davasını güderek Hindistan’ın da desteği ve teşvikiyle, Pakistan’daki Peştunistan topraklarını zor yoluyla elde edip Afgan Peştunilerinin elini güçlendirmeye çalıştı. 

İki zorlu rakip arasında sıkışan Pakistan yönetimi, kendi egemenliğinde yaşayan Peştunların “milliyetçi” duygularını törpülemek maksadıyla “Aşiretçilik esasına dayalı gelenekçi şeriatçılık” fikrini yayma yoluna gitti. Bunu da medrese çıkışlı Taliban (medrese öğrencileri) aracılığıyla yaptı.” (Bulut, 2021)

Taliban her ne kadar Diyobendi ekolünden etkilenmiş olsa da bariz bir şekilde Pakistan izlerini üzerinde taşımaktadır. Taliban’ın yönetim kadrosu dahil pek çok militanının eğitimini aldığı Pakistan suffelerinin yapısı da nitekim Hisdistan’daki medreselerden farklılıklar içermektedir.

“Büyük şehirlere gidemeyen, köylerde çalışması gereken nüfus daha çok buralarda köy imamlarından din eğitimi alıyorlar. Bu medreseler öğrencilerine ücretsiz yemek ve kalacak yer sağlıyor ki, bu da fakir aileler için çok önemli.

Afganistan’da yıllardan beri devam eden istikrarsızlık nedeniyle, komşu Pakistan’a göç etmek zorunda kalmış Afganların erkek çocuklarının da devam ettiği bu hücreler laik eğitime karşı kurulmuş, daha çok dil, fıkıh, Kur’an, tefsir ve akaid eğitimi veren kurumlardır.

Bu tip medrese ve hücrelerin tam sayıları bilinmese de on binlerle ifade etmek mümkün. Taliban liderliğindeki konsey üyelerinin neredeyse yarısı, bilindiği kadarıyla, işte bu tek göz odalı köy okullarından mezun olmuştur.” (Bulut, 2021)

            Türkiye’deki Hanefi-Maturidi itikat ile Taliban’ın dini görüşlerinin karıştırılmaması gerekmektedir. Örgütün temel dini motivasyonu peygamber döneminin taklit edilmesidir. Giyimden dış görünüşe kadar hayatım tüm alanında peygamber döneminin taklidi, hadis naklinin önemi ön plandadır. Eğitim aldıkları medreseler de Osmanlı’daki medreselerden farklı olarak pozitif bilimlerden tamamen uzak bir eğitim anlayışı hakimdir. Pakistan’ın da müdahalesi ile katı gelenekçi ve Peştun kabileciliğine dayalı bir din anlayışı hakimdir.

            Bu tür bir eğitim ağından geçen Taliban militanları arasında El-Kaide, İŞİD gibi örgütlerin de kolayca barına bileceği akıllardan çıkarılmamalıdır. İlahiyatçı Hilmi Demir’in deyimiyle koyu gri içerisindeki siyah sırıtmayacaktır. Taliban’ın Afganistan’da yöneyimi ele geçirdikten sonra devletleşme çabası söylemlerinin genele hitap etmesini gerektirecektir. Bu durum da Taliban içerisindeki radikal İslamcı grupların daha sert söylemler ile destek bulma arayışına girmesine neden olacaktır. Bunun en net örneği olarak da İŞİD’in Taliban’ın yönetimi aldığı Afganistan’da gerçekleştirdiği terör eylemleri karşımıza çıkmaktadır. Bir başka örnek olarak da Afganistan’daki selefi grupların yoğun olarak yaşadığı Nuristan şehrinde toplanan selefi gruplar Taliban’a biatlarını bildirmişlerdir.[1] Fikirsel anlamda bünyesinde bu denli radikal grupları bulunduran Taliban’ın terörü siyasal kazanım elde etmek amacıyla kullanmaktan geri durmayacağı bir gerçektir. Taliban’ın fikirsel arka planının anlaşılması uygulamaları ile terörizm arasındaki bağın da ortaya çıkmasını kolaylaştıracaktır.



  1. Taliban’ın Faaliyet ve Uygulamalarının Terörizm Bağlamında Değerlendirilmesi:

           Taliban ortaya çıktığı koşullar gereği ideolojisini demokratik yollardan bütün Afganistan’a benimsetebilme potansiyeline sahip bir örgütlenme değildir. Dolayısıyla siyasal anlamda bir iktidar oluşturabilmek için yerel ve yabancı unsurlarla mücadele etmesi gerekmiştir. Taliban bu mücadeleyi verirken de terörü bir araç olarak kullanarak rakiplerini yıldırmayı amaçlamıştır. Nitekim uzun süren çatışma yıllarının ardından ikinci defa bütün Afganistan’a hâkim olabilmeyi başarmıştır.

              Çalışmanın terör ve terörizm bölümünde de belirttiğimiz üzere terörü bir siyasal kazanım aracı olarak gören yapılanmaların belirli hedefleri vardır. Bu hedeflerden ilki olarak karşımıza “Çoğunluğun tercihine dayanan otoriteleri etkisiz bırakma” ve “kendi azınlık otoritesini zorla kabul ettirme” gayesi çıkmaktadır. Taliban temel temsil tabanı olarak Afganistan Peştunlarını temsil eden bir yapı olarak ortaya çıkmıştır. Afganistan’daki Peştunların toplam nüfus içerisindeki oranı %42’dir. Ülkedeki en kalabalık etnik grup konumunda olan Peştunlar toplam nüfus içerisinde çoğunluğu sağlayamamaktadır. Ülkenin en kalabalık etnik grubu olması dolayısıyla bürokrasinin birçok kademesini elinde bulunduran Peştunların ülkedeki diğer etnik gruplarla ortak hareket etmek gibi bir niyetinin olmadığı ortadadır. Ülke içerisindeki diğer etnik grupların uzun süreli koalisyonlar ile hükümetler kurabilmesi mümkün olabilmişken Peştunların temsilcisi konumundaki Taliban başta ülkenin en kalabalık ikinci etnik grubu olan Tacikler, önemli birer nüfusa sahip Özbekler ve Hazaralar ile düşmanca ilişkiler içerisinde olmuşlardır. Taliban benimsediği yol itibari ile ülkedeki diğer etnik ve dini gruplar ila siyasal diyalog kanallarını kullanmak yerine silah kullanarak kendisi dışındaki unsurlara dayatmalarda bulunmaktadır. Bu dayatmalara birkaç örnek vermek gerekirse:

“İslam devletine karşı gelenlerin hainlik ile suçlanarak idam edilmesi,

Baskın etnik unsur olmamasına rağmen Resmi işlemlerde Peştun dilinin kullanılması zorunluluğu (ülkenin yaklaşık %42’si Peştun iken %58’i değil),

Namaz surelerini bilmeyenlerin kırbaçlanması,

Sakalını kesenlere hapis cezası verilmesi,

Yüzü görünen kadınların kırbaçlanması…”[2]

             Bu ve benzeri günlük hayata yönelik örneklerin sayısını arttırmak mümkündür. Baskı ve cebir kullanarak bu uygulamalar bir süre toplumda korku yaratarak kabul ettirilecektir. Zamanla bu korkuların dağılarak Taliban karşıtı yeni bir toplumsal tabana dönüşmesiyle Afganistan yeniden kaos sarmalına düşmüş olacaktır.

Terör ve terörizm ile hedeflenen ikinci gaye olarak karşımıza “Mevcut yasalar çerçevesinde yargılanarak mahkûm edilenlerin serbest bırakılması, yani hapishanelerin boşaltılması yoluyla yasama sisteminin çözülmesinin amaçlandığı” çıkmaktadır. Nitekim Taliban’ın ele geçirdiği bölgelerde af çıkararak hapishaneleri boşalttığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Bu sayede hem yasama sisteminin çözülmesi amaçlanmakta hem de serbest bırakılan mahkumlardan örgüte insan kaynağı saplanması amaçlanmaktadır. ABD’nin çekilmesiyle birlikte başkent Kabil’e yürüyen Taliban’ın Bagram hava üssünü ele geçirdikten sonra Bagram hapishanesini boşaltarak beş bin mahkûmu serbest bırakması da bu duruma basit bir örnektir.[3]

             Terörizmin bir başka hedefi olan “Demokratik yöntem ve kurumların yok edilerek toplumsal hayatta kaba kuvvetin hakimiyetini gerçekleştirme” düşüncesi Taliban yöneticilerinin yönetim anlayışının özeti niteliğindedir. Elbette ki Afganistan’da batılı anlamda bir demokrasi anlayışı beklemek yersiz olacaktır. Ancak Afganistan’da ulusal birliğin geçekleşmesine yönelik olarak ülke yönetiminde diğer etnik ve siyasal grupların da söz sahibi olabilmesi ulusal barışın sağlanmasına katkı sağlayabilirdi. Ne var ki Taliban bazı yerleşim birimlerinde yerel unsurlar ile aynı etnik kökene sahip yöneticiler atasa da güvenlik konusunda hala çekinceler barındırmaktadır. Peştun kimliği üzerine inşa edilmiş bir hareketin bu kimlikten bağımsız hareket etmesi beklenemez. Bu yönüyle Taliban da Peştun kültürünün yansıması olarak yönetimde daha merkeziyetçi bir yapı benimsemiştir. Bir bakıma yeni kazanılan zaferin korunması adına bir gereklilik de denilebilir. Toplumsal hayatın hayatın şekillendirilmesinde kaba kuvvete başvurulması demokratik sistemlerde de karşımıza çıkan bir durumdur.

Taliban konusundaki en büyük endişelerden birisi de toplumun farklı kesimlerinin yönetime katılmasına izin verip vermeyeceği konusudur. Uzun çatışma ve mücadeleler sonucu ülke yönetimini ele alan Taliban’ın ülke yönetimine yönelik ilk aşamada farklı seslerin çıkmasına izin vermeyeceği düşünülmektedir. Sivil hayattan kopuk, silahların gölgesinde uzun yıllardır savaşan milislere sahip bir organizasyon olarak Taliban öncelikli olarak hareketin devlet organlarına entegrasyonu konusuna odaklanmaktadır. İslami bir yönetim modeli hedefiyle çıktıkları mücadelede Afganistan’da yönetimi ele almaları Müslüman dünya ile olan ilişkilerde daha rasyonel tavırlar almasını gerektirmektedir. Bu yönüyle örgüt içerisindeki uç fikirler farklı radikal İslamcı tabanlara kayabilmektedir. Bir örnek vermek gerekirse Doğu Türkistan Müslümanları konusunda Çin ile olan ilişkileri ön plana çıkacaktır. Ülkenin yeniden kalkındırıla bilmesi adına Çin’in destek vaatleri Taliban’ın ideolojik çizgisi ile uygulamaları arasında yeni açmazlar oluştururken tabanını oluşturan milisler arasında yeni cihat bölgeleri arayışı da bir başka çıkmazı ortaya koymaktadır.[4]

             Terörizmin hedefleri ile Taliban’ın fikirsel benzerliklerinin sayısını arttırmak mümkündür. Fikirsel benzerlikler dışında Taliban’ın uygulamaları ile terör türlerini bağdaştırmak da mümkündür. Terör ve terörizm bölümünde bahsettiğimiz üzere genel hatlarıyla ulusal (Ülke içi) terör, Uluslararası terör, Uluslarötesi terör, devlet destekli terör, devlet terörü, etnik terör ve siber terörden bahsetmek mümkündür. Taliban’ın başvurduğu yöntemler bakımından ise uygulamalarının etnik terör, devlet destekli terör, ulusal terör ve uluslararası terör ile benzerlikler gösterdiğinden bahsetmemiz mümkündür.

Öncelikle belirtmek gerekir ki Taliban faaliyetleri bakımından Afganistan sınırları içerisine odaklanmış bir örgütlenmedir. Gerçekleştirmiş olduğu eylemleri de genel itibari ile Afganistan sınırları içerisinde yer almaktadır. Örgüt stratejik olarak sınırın Pakistan tarafına geçebilmekte, farklı küresel cihatçı gruplar ile ortak hareket edebilmektedir ancak benimsemiş olduğu yol itibari ile esas hedefi Afganistan siyasetinden bir kazanım elde etmektir. Meşruluk kazanma çabalarındaki en önemli argümanı olarak da farklı ülkelerde bulunan Radikal İslamcı yapılara destek vermeyeceğini ve Afganistan’ın bir terör örgütleri yuvası olmayacağını vurgulanmaktadır. Eylemlerini Afganistan sınırları içerisinde gerçekleştirmesi bakımından Taliban’ın bu uygulamaları Ülke içi (Ulusal) teröre bir örnek olarak verilebilmektedir.

            Uluslararası terör ile amaçlanan birden çok devleti ilgilendiren konular üzerine yoğunlaşmaktır. Taliban başlangıçta Sovyet karşıtı direniş sırasında başta ABD olmak üzere birçok anti-komünist devlettin desteğini almış mücahit gruplar arasından filizlenmiştir. Afganistan’ın ABD tarafından işgali ile birlikte bölgesel aktörlerin güç mücadelesinde önemli bir aktör olarak karşımıza çıkan Taliban, başta Pakistan olmak üzere BAE ve Suudi Arabistan’dan önemli mali, askeri ve teknik destekler almaktadır. Özellikle Pakistan’ın etnik milliyetçiliğe dayanan bir Peştun yönetimine karşı İslamcı fikirlerin yayılmasına yönelik olarak Taliban’a verdiği destek ile Taliban’ın devlet destekli terör örgütleri kapsamına girmesine neden olmaktadır.

            Devlet destekli terörün bir boyutu olarak da karşımıza uluslararası terör çıkmaktadır. Devletler uluslararası ilişkilerde diyalog veya savaş yerine kimi zaman vekil örgütler ile rakip devletlere zarar verme amacı güdebilmektedir. Bu noktada Taliban’ın Afganistan’ın Hindistan ile siyasal yakınlaşmasına engel olmak amacıyla Pakistan tarafından desteklenmesi, ABD’nin bölgesel hedeflerinin engellenmesi için Çin istihbaratı ile irtibatların kurulması hem devlet destekli teröre hem de uluslararası teröre birer örnek olarak karşımıza çıkmaktadır.

             Afganistan’da birçok istihbarat örgütünün aktif olarak faaliyet gösterdiği biliniyor. Bu faaliyetlerin boyutunu ise ancak casusluk faaliyetlerinin tespiti ile öğrenmek mümkün olmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse 10 Aralık 2021 tarihinde Kabil’de bir hücre evine operasyon düzenlenmiş ve en az ikisinin Taliban ile irtibatta olduğu iddia edilen 10 Çinli hücre evinde yakalanmıştır.[5] Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirmesiyle birlikte Çin’in yeni yönetim ile görüşmelere başlaması bu çerçevede daha anlamlı hale gelmektedir. Çin’in Sovyet işgali döneminde de birtakım mücahit grupların organize edilmesi ve direnişin örgütlenmesine destek vermesi başta Taliban olmak üzere bölgede yeni stratejik ortaklıklara açık olduğunu göstermektedir.

             Peştun kimliği üzerine inşa edilmiş bir örgüt olarak karşımıza çıkan Taliban’ın eylemlerindeki en belirgin terör türü hiç şüphesiz etnik terördür. Afganistan’ın içinde bulunduğu durum nedeniyle zaten ülke etnik kamplaşmanın doruklarını yaşamaktadır. Ülkedeki siyasal hareketlerin kendilerini etnik birer köken etrafında şekillendirmeleri de bunun en net örneğidir. Sözgelimi “Burhaneddin Rabbani ve Ahmet Şah Mesud’un başını çektiği Cemiyet-i İslami grubu Farsça konuşan Taciklerden, Gulbettin Hikmetyar’ın liderliğini yaptığı Hizb-i İslami ve Resul Seyyaf’ın liderliğini yaptığı İttihad-ı İslami grupları Peştunlardan, Abdulali Mezari’nin kurduğu Hizb-i Vahdet-i İslami grubu Hazaralardan, Raşit Dostum’un liderliğini yaptığı Cünbüş-i Milli-yi İslami grubu Özbeklerden ve Taliban grubu da Peştunlardan oluşmaktadır.” (Özkan, 2021)

Afganistan siyasal hayatının etnik kamplara endeksli yapısı nedeniyle ülkedeki iç savaş döneminde tam anlamıyla bir etnik temizlik süreci gerçekleşmiştir. Örneğin Taliban yönetiminin iktidarda bulunduğu 1996-2001 dönemine ait birçok toplu mezar bulunmuştur. Özellikle Şii Hazara nüfusunun kalesi konumundaki Bamyan’da bulunan toplu mezarlarda kurşunlanarak infaz edilmiş insan bedenleri bulunmuştur.[6] Esasında Taliban’ın etnik terör mağdurları arasında çoğunlukla Şii Hazaralar bulunmaktadır. Bunun ana nedeni de tarihsel olarak Peştunlar ve Hazaralar arasında her zaman bir hakimiyet mücadelesinin varlığı gösterilebilir.[7]

              Taliban’ın etnik temizlik faaliyetlerine bir örnek olarak da 1995 yılında mart ayının ilk yarısında silahsız durumdaki ve çoğunluğu sivillerden oluşan Hazara birliğine gerçekleştirdiği saldırı verilebilir. Bu saldırıda çoğunluğu sivil olmak üzere yaklaşık olarak 1500 kişi hayatını kaybetmiş, yaklaşık 1000 kişi de yaralanmıştır. [8]

Taliban’ın etnik temizlik uygulamalarının sayısını arttırmak mümkündür. Bu katliamlara bir başka örnek de Bamyan eyaletine bağlı Yakaolang şehrinde gerçekleştirilen katliam örnek verilebilir. Bu katliamda kadın, yaşlı, çocuk ayırt etmeksizin 300 Hazara vahşice toplu katliama uğramıştır.

              Taliban’ın gerçekleştirmiş olduğu bu etnik terör dalgasının kaynağını düşünsel ve inançsal kökenlerinden almaktadır. Bugün ikinci kez Afganistan’da yönetimi ele alan Taliban’ın sicili pek de temiz değildir. Geçmişte Özellikle Şii Hazaralara karşı insanlık dışı saldırılarda bulunan Taliban 2021 yılında ülkeyi kontrolü altına alırken İran ile yapılan görüşmeler sonucu çatışmasız olarak bu bölgelerin de hakimiyetini almıştır.

Siyasal bir kazanım aracı olarak terörü özümleyen Taliban önümüzdeki süreçte ya daha kapsayıcı bir yönetim anlayışı benimseyerek uluslararası toplumda meşruiyet kazanmak isteyecek ya da Afganistan’da her geçen gün daha da artan radikal İslamcı saldırılar karşısında tabanını kaybetmemek için terörden vazgeçmeyecektir.

 

Sonuç:



               Tarih boyunca hakimiyet mücadelelerine sahne olan Afganistan 20. Yüzyıl itibari ile iki kutuplu dünyanın çekişme arenasına dönüşmüştür. Sovyetlerin Hürmüz boğazı ve körfez ülkelerine ulaşmak amacıyla Afganistan’da müttefik bir hükümet kurulmasına önayak olma çabası Sovyetlerin Afganistan’ı işgali ile birlikte yeni bir boyut kazanmıştır.

               ABD için önemli birer ham madde kaynağı olan körfez ülkeleri ve Hürmüz Boğazı’nın Sovyet tehlikesi altına girmesi sonucu gündeme gelen Carter Doktrini ile Sovyetlerin ilerleyişi doğrudan savaş yerine vekil örgütler ve yerel unsurlar aracılığıyla kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Bu noktada Afganistan’da başlayan Sovyet karşıtı direnişin desteklenmesi için CIA, Pakistan İstihbaratı, BAE, Suudi Arabistan gibi unsurlar bir araya gelmiştir. Dünyanın pek çok noktasında olduğu gibi Afganistan’da da Anti-komünist mücadele dinci örgütler üzerinden yürütülmüştür. Sovyetlere karşı yerel direniş grupları oluşturulmuş, mücahit ismi verilen İslamcı savaşçılar eliyle mücadele yürütülmüştür. Sovyetlerin Afganistan’da ilerleyişini durdurmak için BAE ve Suudi Arabistan gibi körfez ülkelerinden yoğun finansal destek ve Selefi Arap savaşçı ihracı gerçekleşmiştir. Direnişin diğer bir destekçisi olan ABD istihbarat servisleri aracılığıyla mücahit grupların eğitilmesini ve silahlandırılmasını üstlenirken bunu Afganistan’da yükselebilecek bir Peştun milliyetçiliğinin önüne geçmek isteyen Pakistan aracılığıyla yapmıştır. Pakistan ülkesinde önemli bir nüfusa sahip Peştun etnik grubunun da Bangladeş gibi bağımsızlığını ilan etmesinden duyduğu çekince ile milliyetçiliğe karşı İslamcı fikirlerin Afganistan’da kökleşmesine destek vermiştir. Sovyetlerin bir diğer rakibi olan Çin de bu dönemde bazı radikal İslamcı grupları Çin sınırları içerisindeki kamplarda eğiterek Sovyetlere karşı kullanmıştır.

Birçok ülkenin desteğini alan mücahit grupları Sovyetlere karşı direnişte başarılı olmuş ve Sovyetlerin ülkeden çekilmesini sağlamışlardır. Sovyetlerin ülkeden çekilmesi ile birlikte önemli bir yönetim krizi patlak vermiş ve Sovyetlere karşı direnen gruplar arasında iç savaş başlamıştır.

               Pakistan’ın istikrarsız bir Afganistan yaratma çabaları adına ülkeye radikal İslamcı fikir ve savaşçı ihracı sonucunda Afganistan’da sorunlar daha da derinleşmiştir. Bu süreç içerisinde özellikle Pakistan etkisi altındaki Peştun mücahitler Peştunca “Talebeler” anlamına gelen Taliban’ı kurmuşlardır.

Afganistan’da yaklaşık olarak %42 gibi önemli bir nüfusa sahip olan Peştunlar arasında Pakistan kaynaklı radikal İslami eğilimli fikirlerin etkisi artmıştır. Sıkı geleneksel bağlara sahip Afganistan halkları da bu radikal İslami eğilimleri mikro milliyetçilik ile sentezleyerek benimsemişlerdir. Bu süreçte her ne kadar ülkede önemli bir nüfusa sahip olsa da tam anlamıyla egemen, baskın unsur olamayan Peştunlar diğer etnik ve siyasal gruplarla da koalisyonlar kuramayınca siyasal bir kazanım aracı olarak terörü benimseyen Taliban’a yönelmişlerdir.

             Afganistan’da iktidarı ele geçirebilmek için her türlü şiddet ve terör unsuruna başvuran Taliban 1996-2001 döneminde ülkenin neredeyse tamamını ele geçirerek iktidara sahip olmuşlardır. Bu dönemde ülke El-Kaide gibi terör örgütlerinin yuvası konumuna gelmiştir. El-Kaide ile olan ilişkisinden dolayı yaptırımlara maruz kalan Taliban yönetimi bu dönemde örgüt ile bağını kesmemiş ve Afganistan’ın ABD tarafından işgaline giden süreci hazırlamıştır. İşgal sonrasında Afganistan’da batı destekli geçici bir hükümet kurularak bölgenin terörden arındırılması amaçlanmıştır. Çoğunluğu Pakistan’a kaçan Taliban kadroları da bu dönemde hem kurulan geçici hükümeti hem de yabancı güçleri düşman ilan ederek terör faaliyetleri ile gayri nizami harp başlatmıştır.

Örgütün yıldırma politikaları sonunda meyvesini vermiş, uzun yıllar süren çatışma ve kaostan bezmiş halk ABD’nin ülkeden ayrılmasıyla fazla direniş göstermeden Taliban yönetimi altına girmişlerdir.  Dünyada örneğine az rastlanır bir durum olarak bir terör örgütü dünyanın pek çok büyük devletini alt etmeyi başararak iktidarı ele geçirmiştir. Bu durumun dünyanın geri kalanında benzer yapıdaki radikal fikirleri benimsemiş terör örgütlerine örnek olması ve küresel cihatçılık gibi fikirlerin yayılmasına ortam hazırlayacağı endişeleri gündeme gelmiştir.

            Bu çalışma ile Afganistan’ın yakın geçmişi irdelenmiş, bir terör örgütü olan Taliban’ın düşünsel altyapısı incelenerek gerçekleştirmiş olduğu eylem ve faaliyetlerin terör ve terörizm kavramları bağlamında analizi yapılmıştır.

         Terör ve terörizmin hedefleri ile Taliban’ın uygulamaları arasında paralelliğe dikkat çekilmiştir. İdeolojik olarak terörizmi bir siyasal kazanım aracı olarak gören Taliban’ın uygulamalarında ülke içi (ulusal) terörizm, Uluslararası terörizm, devlet destekli terörizm ve etnik terörizm türlerin etkisi ortaya konulmuştur.

Dünyada eşine az rastlanılan bir durum olarak bir terör örgütünün devlet mekanizmalarına üstün gelerek devletleşmesi, siyasal erki ele geçirmesi söz konusu olmaktadır. Bu yönüyle Taliban’ın gerçekleştirmiş olduğu şey benzer beklentiler içerisinde olan birçok terör örgütüne de cesaret vermiş bulunmaktadır. Aynı zamanda Sovyet sonrası dönemde yeni bir ideoloji ihracı olarak radikal İslamcı terörün ihracını da gündeme getirmektedir.


 * Fotoğraf Linki:   https://www.aa.com.tr/tr/dunya/afganistanda-taliban-karakola-saldirdi-20-olu/1689335


Kaynakça


 

Burget, F. A.(2013). “Durand Hattı: Afganistan-Pakistan Arasında Yaşanan Kavganın Diğer Adı”, Ortadoğu Analiz, Cilt:5, Sayı:56, 60-67.

Chomsky, N. Achvar, G. (2007). “Tehlikeli Güç-ABD’nin Dış Siyaseti ve Ortadoğu”, İstanbul: İthaki Yayınları, (Çev.:Yavuz Alogan)

Ergil, D.(1992). “Uluslararası Terörizm”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt:47, Sayı:03, 139-143.

Gruen, A. (2010). “Demokrasi Mücadelesi – Radikalizm, Şiddet ve Terör”, İstanbul: Çitlembik Yayınları, (Çev.:İlknur İgan)

Memmedli, E. “Güvenlik Tehditleri ve Uluslararası Terörizm”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, CİEP Özel sayısı.

Mohammadi, A. (2015). “Tarihten Günümüze Hazaralar (Tarih, Dil, Folklor ve Etnografya)”. Belgü: 29-52.

Özerkmen, N. (2004). “Terör, Terörizm ve Radikal İslamcı Terör”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt:44, Sayı:2, 247-265

Primakov, Y. (2010). “Rusların Gözüyle Ortadoğu”, İstanbul: Timaş Yayınları, (Çev.:Olga Tezcan), 2.Baskı, Nisan 2010

Saraçlı, M. (2007). “Uluslararası Hukukta Terörizm”, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:11, Sayı:1, 1049-1078.

Sönmez, G., Bozbaş G. ve Konuşul, S. (2020). “Afgan Talibanı: Dünü, Bugünü ve Yarını”, Necmettin Erbakan Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt:2, Sayı:2, 59-77.

Şahin, D. (2016). “Taliban’ın Ortaya Çıkışı ve ABD’nin Örgütün Gelişim Sürecine Etkisi”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı:1, 226-245.

ŞAHİN, S. (2016). “Afganistan’daki Türkmen Varlığı ve Kültürü Üzerine”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, Cilt:5, Sayı:3, 1144-1160.

Şimşek, M. (2016). “Terörizm: Kavramsal Bir Çalışma”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı:54, 319-335.

Volkan, V. D. (1999). “Kan Bağı – Etnik Gururdan Etnik Teröre”, İstanbul: Bağlam Yayıncılık

Yayla, A. (2015). “Terör ve Terörizm Kavramlarına Genel Bakış”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt:45, Sayı:1, 335-385.

Ziyayi, N. (2004). “Afganistan Türklerinin Dini, İnanç ve Yaşayışları”, Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, 2004.

Bag, M. (21.08.2021), “Taliban Örgütü Nedir? Nasıl Ortaya Çıktı? Amacı Nedir? Arkasında Kimler Var?”, EURONEWS, https://tr.euronews.com/2021/08/14/taliban-orgutu-nedir-nasil-ortaya-cikti-amaci-nedir-arkasinda-kimler-var  (Erişim: 23.09.2021)

BBC NEWS TÜRKÇE. (08.07.2021). “Afganistan: 10 Soruda 20 Yıllık Savaş”,  BBC NEWS TÜRKÇE, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57761843  (Erişim:21.09.2021)

Bulut, F., “Talibancıların İslam Anlayışının Fikir Ocağı: Diyobend Medreseleri”, Independent Türkçe, https://www.indyturk.com/node/407381/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/talibanc%C4%B1lar%C4%B1n-i%CC%87slam-anlay%C4%B1%C5%9F%C4%B1n%C4%B1n-fikir-oca%C4%9F%C4%B1-diyobend-medreseleri (Erişim: 20.09.2021)

Cumhuriyet (15.08.2021). “Taliban Afganistan’da 5 Bin Mahkumu Serbest Bıraktı”, Cumhuriyet.com.tr  https://www.cumhuriyet.com.tr/video/taliban-afganistanda-5-bin-mahkumu-serbest-birakti-1860675  (Erişim:26.09.2021)

Ensari, M. (13.08.2021). “Taliban’ın Hikayesi: El Kaide, Kabile ve Mezhep”, INDEPENDENT TÜRKÇE,   https://www.indyturk.com/node/398851/d%C3%BCnya/taliban%E2%80%99%C4%B1n-hikayesi-el-kaide-kabile-ve-mezhep  (Erişim:25.09.2021)

Erdem, A.K. (17.08.2021). “Taliban’ın ‘’Zaferi’’ Diğer İslam Ülkelerindeki Radikal Hareketleri Güçlendirir Mi?”, INDEPENDENT TÜRKÇE,  https://www.indyturk.com/node/400306/d%C3%BCnya/taliban%C4%B1n-zaferi-di%C4%9Fer-i%CC%87slam-%C3%BClkelerindeki-radikal-hareketleri-g%C3%BC%C3%A7lendirir-mi  (Erişim:22.09.2021)

EURONEWS. (21.08.2021). “Taliban Kimdir? Nasıl Kuruldu? Nasıl Güçlendi? 10 Soruda Taliban”, EURONEWS,  https://tr.euronews.com/2021/08/21/10-soruda-taliban-kimdir (Erişim:22.09.2021)

Gardner, F. (18.08.2021). “Taliban’ın Kontrolündeki Afganistan Bir ‘Terör Yuvası’ Olacak mı?”, BBC NEWS TÜRKÇE,  https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-58248171  (Erişim:26.09.2021)

Gökçesedef, E. (21.07.2021). “Taliban: Afganistan’da 20 Yıl Sonra Yeniden Kontrolü Sağlayan Örgüt Nasıl Kuruldu, Bugünlere Nasıl Geldi?”, BBC NEWS TÜRKÇE,  https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57913781 (Erişim:25.09.2021)

Göksedef, E. (18.08.2021). “Pakistan, Taliban’ın Afganistan’da Yönetimi Ele Geçirmesinde Rol Oynadı Mı?”, BBC NEWS TÜRKÇE,  https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-58261902  (Erişim: 21.09.2021)

Hanasz, P. (14.05.2008). “Taliban: Çift Kişilik mi?”, NATO REVIEW, https://www.nato.int/docu/review/tr/articles/2008/05/14/taliban-cift-kisilik-mi/index.html (Erişim:22.09.2021)

Hürriyet.com.tr (07.04.2002). “Afganistan’da Toplu Mezarlar Bulundu”, Hürriyet.com.tr   https://www.hurriyet.com.tr/gundem/afganistanda-toplu-mezarlar-bulundu-64258  (Erişim:26.09.2021)

Johnson, I. (24.08.2021). “How Will China Deal With the Taliban?”, CFR, https://www.cfr.org/in-brief/china-afghanistan-deal-with-taliban (Erişim:23.09.2021)

Kasapoğlu, C. (30.08.2021). “Türkiye Afganistan’da DAEŞ-HOROSAN Terör Tehdidini Ciddiye Almalı”, EDAM,  https://edam.org.tr/turkiye-afganistanda-daes-horasan-teror-tehdidini-ciddiye-almali/  (Erişim:24.09.2021)

Kökçam, S. (23.04.2021). “Afganistan’da Öne Çıkan Siyasi ve Askeri Aktörler”, TRT HABER,  https://www.trthaber.com/haber/dunya/afganistanda-one-cikan-siyasi-ve-askeri-aktorler-575371.html  (Erişim:24.09.2021)

Kuru, A. (30.08.2021). ”Taliban’ın İdeolojik Temelleri: Devlet Artık Ulemadır”, EURONEWS, https://tr.euronews.com/2021/08/30/taliban-n-ideolojik-temelleri-devlet-art-k-ulemad-r  (Erişim:22.08.2021)

Maizland, L. (15.09.2021). “The Taliban in Afghanistan”, CFR,   https://www.cfr.org/backgrounder/taliban-afghanistan  (Erişim:25.09.2016)

MEPA NEWS. (04.10.2021). “Afganistan’da Selefiliğin Siyasi Geçmişi ve Taliban”, Mepa News Haber Merkezi, https://www.mepanews.com/afganistanda-selefiligin-siyasi-gecmisi-ve-taliban-47583h.htm  (Erişim:08.10.2021)

Öztürk, M. (27.12.2017) “Afganistan İşgali: Ölümcül Hatanın 38. Yıl Dönümü”, AA, https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/-afganistan-isgali-olumcul-hatanin-38-yil-donumu/1016149#  (Erişim: 22.09.2021)

Savunmatr.com (22.12.2020). “        Afganistan’da Çin Casus Ağı Çökertildi”, Savunmatr.com   https://www.savunmatr.com/gundem/afganistan-da-cin-casus-agi-cokertildi-h5997.html (Erişim:23.09.2021)

Stanford University. (June, 2018). “ The Afghan Taliban”,  Stanford University, https://cisac.fsi.stanford.edu/mappingmilitants/profiles/afghan-taliban#text_block_16833  (Erişim: 25.09.2021

TRT HABER (26.12.2020). “Afganistan’da Hücre Evine Yapılan Baskında 10 Çinli Casusluk Suçlamasıyla Gözaltına Alındı”, TRT HABER,  https://www.trthaber.com/haber/dunya/afganistanda-hucre-evine-yapilan-baskinda-10-cinli-casusluk-suclamasiyla-gozaltina-alindi-541411.html  (Erişim:25.09.2021)

Uchoa, P. (31.08.2021). “Afganistan: Taliban’ın İktidarda Olması Diğer Uluslararası Aktörlere Ne Kazandırır, Ne Kaybettirir?”, BBC NEWS TÜRKÇE,  https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-58388393  (Erişim:23.09.2021)

[1] Mepa News, “Afganistan’da Selefiliğin Siyasi Geçmişi ve Taliban”, Mepa News, https://www.mepanews.com/afganistanda-selefiligin-siyasi-gecmisi-ve-taliban-47583h.htm (Erişim: 07.10.2021)

[2] Ntv (19.08.2021). “Taliban Örgütü Nedir? Nasıl Ortaya Çıktı, Amacı Ne? İşte Taliban’ın Kurucuları ve Tarihi”, NTV, https://www.ntv.com.tr/dunya/taliban-orgutu-nedir-nasil-ortaya-cikti-amaci-ne-iste-talibanin-kuruculari-ve-tarihi,sEoqm3KQUUG6DlTR2EkmtQ  (Erişim: 23.09.2021)

[3] Cumhuriyet (15.08.2021). “Taliban Afganistan’da 5 Bin Mahkumu Serbest Bıraktı”, Cumhuriyet.com.tr  https://www.cumhuriyet.com.tr/video/taliban-afganistanda-5-bin-mahkumu-serbest-birakti-1860675  (Erişim:26.09.2021)

 

[4] Jhon Simpson. (13.09.2021). “Taliban ve Afganistan’ın Geleceğini Çin Mi Belirleyecek?”, BBC NEWS TÜRKÇE, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-58544835  (Erişim: 35.09.2021)

[5] TRT HABER (26.12.2020). “Afganistan’da Hücre Evine Yapılan Baskında 10 Çinli Casusluk Suçlamasıyla Gözaltına Alındı”, TRT HABER,  https://www.trthaber.com/haber/dunya/afganistanda-hucre-evine-yapilan-baskinda-10-cinli-casusluk-suclamasiyla-gozaltina-alindi-541411.html  (Erişim:25.09.2021)

[6] Hürriyet.com.tr (07.04.2002). “Afganistan’da Toplu Mezarlar Bulundu”, Hürriyet.com.tr   https://www.hurriyet.com.tr/gundem/afganistanda-toplu-mezarlar-bulundu-64258  (Erişim:26.09.2021)

[7] Abdullah Mohammadi, “Tarihten Günümüze Hazaralar (Tarih, Dil, Folklor ve Etnografya)”, Belgü(2015), 29-52

[8] Deniz Anbarlı Bozatay, İsmail Meriç, “Afganistan’da Şiddet ve Terörün Toplumsal Arka Planı”, Akademik Ortadoğu (14), 162