KADDAFİ DÖNEMİ LİBYA


            Libya Devleti Akdeniz kıyısında Mısır, Nijer, Çad ve Sudan ile komşu olan bir Kuzey Afrika ülkesidir. Ülke; Fizan, Trablusgarp ve Sirenayka isimli 3 ana bölgeden oluşmaktadır. Ülke tarihi Tunç Çağından hemen sonra Berberi izleri ile tarih sahnesine çıkmıştır. Libya isminin bölgede yaşan Berberi kabilesi olan Levâte kabilesinden türeyerek geldiği söylenir[1]. Bölgenin ilk yerlileri Berberiler olarak tanınsa da Fenikeliler bölgede en eski ticarî faaliyetler yapmış topluluk olmuştur. Fenikelilerden hemen sonra Libya, Berberi etkisi ile Kartaca Devletine bağlanmış, bir dönem bu devletin başkenti olmuştur. Kartaca etkisinden sonra bölgeye saldırmaya başlayan Vandallar faktörü ile bölge iyice fakirleşmiş ve bu saldırılar Bizans’ın bölgeyi işgal etmesini kolaylaştırmıştır. Arap yarımadasında İslam Devleti kurulduktan sonra Hz. Ömer devrinde Amr b. As komutasında İslam Ordusu 642 yılında, Bizans ordularına saldırdı ve 647 yılında Bizans Devleti’ni mağlup ettiler. Bölge daha sonraları Endülüs ve Fâtimi Devletine bağlılık bildiren valiler tarafından yönetilmeye devam etti. Endülüs Devleti gücünü kaybettiği zamanlarda, İspanyollar bütün Endülüs’ten kalan şehirlere saldırmaya başladılar. Papa V. Ferdinand tarafından Libya’ya yollanan Haçlı ordusu Trablus’u ele geçirip halkın çoğunu kılıçtan geçirdi. Devamında Şarlken’e devredilen şehir, 1534 yılında Barbaros Hayreddin Paşa tarafından fetih edildi. Şarlken şehre tekrar büyük bir ordu ile saldırarak şehri tekrar alıp Hristiyan din adamlarına devretse de 1551 yılında Turgut Reis ve Kâptan-ı Derya Sinan Paşa tarafından şehir tekrar Osmanlı İmparatorluğuna bağlandı. 19. yüzyıl sonlarında gücü iyice zayıflayan Osmanlı Devleti yavaş yavaş toprak kaybetmeye başladı. 1911-1912 yılları arasında Trablusgarp ve diğer Libya topraklarını çoktan işgale girişmiş olan İtalya’ya karşı savaşmaya başladı. Trablusgarp savaşı devam ederken Osmanlı Devleti’nin aleyhinde 1.Balkan Savaşı başladı. Zor durumda kalan Osmanlı Devleti acil bir barış isteği teklifi yapmak zorunda kaldı. Bu istek karşısında İtalya ile 18 Ekim 1912 tarihinde “Uşi Antlaşması” imzalandı. Antlaşmadan sonra Trablusgarp’a ve Bingazi’ye Osmanlı yönetimi tarafından Özerklik verildi. Bu Antlaşmayı fırsat bilen İtalya, bölgedeki işgal girişimlerini arttırdı. Osmanlı Devleti ise asker gönderemediği için Mustafa Kemal ve Enver Paşa gibi başarılı askerleri Libya topraklarına halkı örgütlemesi için farklı kimliklerle gönderdi. Bu isimler bölgede halkı örgütlemeyi başardı ve büyük bir direniş başlattılar. Bu direniş o kadar başarılı oldu ki, İtalyanlar bölgeye sürekli asker, top, silah ve uçak sevkiyatı yapmak zorunda kaldı. Karışındaki düzenli orduya karşı insanüstü bir mücadele veren Türk komutanlar ve bölge aşiretleri bu direnişi uzunca bir müddet devam ettirdiler. Ancak 1912’de Balkan Savaşlarının başlaması ile bütün Türk yetkililer geri çağırıldı ve Uşi Antlaşması kabul edilmek zorunda kalındı. Uşi Antlaşması ile bölgeden tamamen çekilen Osmanlı, tüm yönetimimi İtalyanlara bıraktı. İtalya’nın da bölgeyi kolonileştirmek için verdiği mücadele ve Libya halkına sunduğu Anayasa, Libya halkı tarafından destek görmedi. Bu kendileri için oluşturulan Anayasa ve kurallar, Libya halkını ikinci sınıf vatandaş statüsüne koyuyordu. Enver Paşa gibi isimlerle tanışan Ömer Muhtar ise grubu ile birlikte İtalya işgaline karşı direnmekte ısrar ediyordu. İtalyanların bu tutumunu fırsat bilen İngilizler, Seyyid İdris es- Senusi ile anlaşarak onu devleti başına getirdi ve kendisine bir Anayasa hazırlayarak 1952 yılına kadar bölgeyi kendileri idare etmişlerdir.


             Bu olaylar yaşanırken de Fransızlar, Fizan isimli bölgeyi ele geçirmiş, oranın yönetimini idare etmeye çalışıyordu. Bölgeye yabancı olan İngiltere, İtalya ve Fransa’da çok fazla barınamamıştır. 27 Kasım 1951 yılında Birleşmiş Milletler, Libya’nın bağımsızlığını kabul etti. Bu tarihten önce Libya’nın üç ana bölgesinden biri olan Sirenayka Emirliğinin başında bulunan İdris, Libya’nın iç bölgesini birleştirerek Libya krallığının başına geçti. 1963 yılına kadar ülkeyi üç bölgeden oluşan Federe bir yapıda yöneten Kral İdris, 1963 Anayasa değişikliği ile üniter yapıya geçiş sağlandı. 1968 yılında başlayan ordu içindeki kaynaşmalar, 1969’da Özgür Subaylar Harekâtını kurdurdu. Kral İdris 1969 yılında Türkiye’de tatil yaparken, Muammer Kaddafi önderliğinde 70 kişiye yakın subay kansız geçen darbe bildirisi okuyarak ülkenin tüm yönetimine el koydu ve Kral İdris’i görevden uzaklaştırıldı. Libya Krallığı ismi ilk olarak Libya Arap Cumhuriyeti olarak değiştirildi ve Kaddafi devri başlamış oldu. Genel olarak Nasır dünya görüşünden etkilenen Kaddafi, Arap Milliyetçiliği ile Sosyalizm sentezi olan BAAS rejimini kurdu. Politikaları ABD karşıtlığı ve Arap Milletini birleştirme üzerine oturttu.  Kaddafi, Libya, Mısır ve Suriye’den oluşan bir Arap Cumhuriyetleri Federasyonu oluşturulmasını önerdi. Libya, Mısır ile ortak bir devlet kurmak için anlaştı. Ancak bu birleşme gerçekleştirilemedi.  Okullarda, üniversitelerde, hastanelerde, iş yerlerinde ve yerel yönetimlerde “halk komiteleri” oluşturulmasını öngören bir “kültür devrimi” ilan etti. Libya, Çad’ın kuzeyindeki Aozou Şeridi’ni işgal etti.  Libya ve Tunus “Arap İslam Cumhuriyeti” adı altında birleşmek üzerine Djerba Beyannamesi’ni imzaladı. Fakat bu anlaşma asla yürürlüğe girmedi.


        Kaddafi, ülkenin adını Libya Arap Cumhuriyeti’nden; Büyük Libya Arap Halk Sosyalist Cemahiriyesi’ne dönüştürdü. Bu dönemde bir de “devrim komiteleri” oluşturulmasıyla ülkede, devlet kurumları ve bürokrasisinin artmasıyla dolayısıyla “kurumsal kaos” başladı. İstikrarsız ve kriz günlerine başlayan Kaddafi, ne kadar Arap Milletini birleştirmek istese de Arap Devletleri tarafından yanlış anlaşıldı. Tunus, Libya’yı Tunuslu muhalifleri desteklemek ve silahlandırmakla suçladı. Tunus’un güneyindeki Gafsa’da Tunuslu muhaliflerin düzenlediği saldırıda 48 kişi ölmüştü. Sadece Arap dünyasında oluşan krizler de yeterli olmadı, 1984 yılında Londra’daki Libyalı Halklar Bürosu (veya Libya Büyükelçiliği) önünde Kaddafi karşıtı protestolar yapılırken Yvonne Fletcher isimli bir polisin öldürülmesi üzerine; İngiltere Libya ile yürüttüğü diplomatik ilişkileri sonlandırdı. Bu olayların üzerine Roma ve Viyana’daki havaalanlarına düzenlenen saldırılarda 20 kişi öldü. Bu saldırılardan sorumlu tutulan Libya hükümeti, uluslararası terörü desteklemekle suçlandı. Krizler devam etti, 1986 yılında ise Libya, Berlin’de üç Amerika Birleşik Devletleri askerinin öldüğü bir gece kulübü saldırısından sorumlu tutuldu. ABD, Berlin saldırıları dolayısıyla Trablus ve Bingazi’yi bombaladı. Bombalamada aralarında Kaddafi’nin evlat edindiği bir kızının da yer aldığı 101 kişi öldü. Libya için sancılı geçen bu süreçte birçok toplu cinayetler, canlı bombalar veya birçok eylem Libya hükümetinin üzerine kaldı. Uluslararası ortamda itibarı düşüşe geçen Libya, tarih 1990’lara geldiğinde ılımlı politikalar izlemeye başladı. 1994 yılında Libya, Aozou Şeridi’nin Çad’a ait olduğunu ilan etti.  2001 yılında ise Libya ordusu, Orta Afrika Cumhuriyeti eski Devlet Başkanı Ange-Felix Patasse’ye karşı düzenlenmeye çalışılan ihtilali bastırdı. 2002 yılına gelindiğinde ABD ile ilişkiler düzelmeye başladı.  2003 yılında Libya, BM İnsan Hakları Komisyonu başkanlığına seçildi. Ilımlı politikalar neticesinde 2003 yılına gelindiğinde Kaddafi, ABD ve İngiltere ile kitle imha silahı üretimini durduracağını belirten bir anlaşma imzaladı.  Devamında ülkede istikrarsızlık Bürokrasi yapısının bozulduğundan dolayı baş göstermeye başlandı. Bir gecede 400 bin kamu çalışanının işten çıkarılması ve protestocuların kurşuna dizilmesi krizleri de beraberinde getirdi. 2010 yılının başında ortaya çıkan Arap Baharı protestoları, istikrarsızlık ve siyasî krizlerle çalkalanan Libya’yı da vurmaya başladı. İnsan hakları savunucusu bir kişinin Bingazi’de gözaltına alınması, bu şehirde şiddetli protestoların başlamasına sebep oldu. Yetkililer başka şehirlere de yayılan eylemleri bastırmak için hava saldırıları düzenledi. Libya’yı temsil eden birçok diplomat istifa etti. Kaddafi, Trablus’un kontrolünü bırakmayacağını söyleyerek iktidarda kalacağını açıkladı. İsyancılar Trablus’u ele geçirdi. Kaddafi’nin ailesi Libya’yı terk edip Cezayir’e sığındı. BM’nin dondurduğu Libya’ya ait mal varlıkları Ulusal UGK’ ye verilmeye başlandı. Kaddafi’de Ekim 2011’de gerçekleşen bir saldırıda öldürüldü.



2.MUAMMER KADDAFİ DÖNEMİ

 

              1950’li yılardan sonra artan petrol değeri Libya için büyük ekonomik kalkınmaların başında geliyordu. Fakat bu büyük gelirlerin hepsi Kral İdris’in elinde olması huzursuzluk ve güvensizlik ortamı yaratıyordu. O dönemler Araplar arasında popüler olan Mısır Devlet başkanlığı yapmış olan Abdul Nasır’ın dünya görüşlerinden etkilenen Arapların sayısı iyiden iyiye artmıştı. Baas rejimini öngören Nasır, Sosyalizm ve eşitlik üzerine propaganda yaparak Arap Milliyetçiliğini savunuyordu. Bu dünya görüşünden etkilenen genç subaylar arasında Libya’da kurulan Özgür Subaylar mensubu subaylar da bulunuyordu ve tabii ki Muammer Kaddafi’de bu kişilerin başında geliyordu. Yönetimi eline aldığı andan itibaren sosyal adalet söylemlerini arttıran Kaddafi, politikalarında genel söylev olarak ABD karşıtı sözler kullandı. Arap Milliyetçiliği görüşlerinden dolayı 1972 yılında Libya, Mısır ve Suriye’den oluşan bir Arap Cumhuriyeti Federasyonu oluşturulmasını önerdi. Ardından Libya ve Mısır’ın ortak bir Devlet kurması için anlaştı. Fakat bu birliktelik hiçbir zaman gerçekleşmedi. Politikalarını BAAS üzerinden devam ettiren Muammer Kaddafi, ülkenin her yerinde ve özellikle sosyal alanlarda bir kültür devrimi ilan etti. Bu kültür devrimi ile halk komiteleri kurdu. 1973 Yılına gelindiğinde ise Kaddafi, özellikle Uranyum madenleri ile zengin olan Çad’a bağlı Aouzou Şeridinin Libya’nın hakkı olduğunu savundu ve aynı yıllarda bölgeye asker çıkartarak, küresel çapta tepki çekti. Uluslararası alanda yalnız kalmamak ve Arap Milliyetçiliği fikriyatı ile 1974 yılında Tunus ile Arap İslam Cumhuriyeti adı altında birleşmek üzerine ‘Djerba Beyannamesi’ imzalandı. Bu anlaşma hiçbir zaman yürürlüğe girmedi. 2 Mart 1977 yılına gelindiğinde ise Kaddafi, ülkenin adını Libya Arap Cumhuriyeti’nden; Büyük Libya Arap Sosyalist Cemahirisi olarak değiştirdi. Bu dönemde Devrim Komitelerinin kurulmasıyla artan bürokrasi, kurumsal kaosu peşinden getirdi. İdeolojisini detaylıca anlatmak isteyen Kaddafi, kaleme aldığı Yeşil Kitap ile tüm siyasî fikriyatını ve dünya görüşünü açıklamaya çalıştı. Bu kitap ile sadece dünya görüşünü açıklamakla da kalmadı, tüm dünyayı içinde İslam’ın da bazı kanunlarını taşıyan ve hem kapitalizm hem de komünizm çizgilerine alternatif bir sistem için insanlara çağrı yaptı.



2.1. YEŞİL KİTAP

 

              1976’da Demokratik Problemlerin Çözümü: İnsanların Otoritesi, 1977’de Ekonomik Problemlerin Çözümü,1979’da Üçüncü Evrensel Teorinin Sosyal Temeli adlı bölümleri yayımladı. İlk bölümde Kaddafi, tüm politik sistemlerin temelde diktatörlere hizmet ettiğini, parlamentonun diktatörlüğün modern araçları olduğunu ve seçimlerin de buna hizmet ettiğini anlatır. Halkoylaması, demokrasiye karşı yapılan hiledir. Asıl çözümü “halk konferansları” ve “halk komitelerinde” gören Kaddafi, mevcut hukuk sistemindense, geleneksel kodlara dayanan doğal hukuku savunur. Onun nazarında kişi veya kuruluşların maksatlarına hizmet eden basın yayın kuruluşları kapatılmalıdır. Ekonomik politikalar konusunda tamamen sosyalist politikalar öngören düşünceler taşısa da gerçekte durum pek de böyle olmamıştır. Özel mülkiyet ve servet biriktirme konularında herhangi bir kanun koyma yoluna gidilmemiştir. Bir paradoks olması bakımından, tam bu konuyla ilgili olarak Yeşil Kitap’ta halkın ve kamunun yararına olması için mülkiyet hakkının devlet kontrolüne bırakılması gerekliliği yazar. Son bölümde “toplum” ve “ulus” kavramlarına önem atfedilmiştir. “Aileden kabileye, kabileden ulusa giden milliyetçi bağların esas olduğu vurgulanmıştır. Kabile, oluşmuş geniş bir aile; ulus ise oluşmuş geniş bir kabiledir.”[2]



2.2. LİBYA’DA KRİZLER ZAMANI

 

            Muammer Kaddafi, kendi kitabının son bölümünü tamamladıktan sonra sürekli olarak siyasî krizlere tanıklık eden, tanıklık etmekten çok siyasî krizlerle uğraşan bir lider konumuna geldi. 1980 yılında Kaddafi’nin de birleşmek istediği Tunus’ta hükümet karşıtı muhalifler eylemlere başladı. Tunus’un güneyinde ki Gafsa’da Tunuslu muhaliflerin düzenlediği saldırıda 48 kişi hayatını kaybetti. Tunus’un ilk yaptığı açıklama, Libya’nın muhaliflere verdiği destekten rahatsız olduklarını dile getirmek olmuştur. Kaddafi ise bu dönemde hâlâ Arap Devletlerini birleştirmek için çaba göstermeye devam etmiştir. Eylül 1980’de Libya ile Suriye birleşmek için anlaşma imzaladı. Bu anlaşma diğerleri gibi hiçbir zaman uygulanamamıştır. 1980’lere gelindiğinde Kaddafi karşıtı birçok insan ortaya çıkmıştır. Bu muhalif gruplardan en önemlisi ve en etkini Libya Ulusal Kurtuluş cephesidir. Bu grubun genel söylemi, Özgürlük ve Liberal politikalar gibi konulardır. Aktif siyaset dışında silahlı direnişe de başladılar. 8 Mayıs 1984’te Trablus’taki Aziziye kışlasına bir saldırı düzenlediler. Dış siyaset sorunu ile uğraşan Kaddafi, iç siyasete elinden geldiği kadar katı ve caydırıcı tedbirler almaya çalışmıştır. İç siyasette krizler yaşanırken, dış siyasette de krizler dönemi Libya ve Kaddafi için devam etti. Londra’daki Libyalı Halklar Bürosu (veya Libya Büyükelçiliği) önünde Kaddafi karşıtı protestolar yapılırken, Yvonne Fletcher isimli bir polisin öldürülmesi üzerine; İngiltere Libya ile yürüttüğü diplomatik ilişkileri sonlandırdı. Libya için bu olayların devamı çok feci şekilde zincirlenmiş halde devam etti. Roma ve Viyana’daki havaalanlarına düzenlenen saldırılarda 20 kişi öldü. Bu saldırılardan sorumlu tutulan Libya hükümeti, uluslararası terörü desteklemekle suçlandı. Kaddafi hükümetinin üzerine atılan iftiraların ötesinde, herkes Kaddafi’nin terörist tutumuna karşı yavaş yavaş cephe almaya başlamıştı. Devamında Libya, Berlin’de üç Amerika Birleşik Devletleri askerinin öldüğü bir gece kulübü saldırısından sorumlu tutuldu. En son yapılan saldırıdan sonra Amerika Birleşik Devletleri, diğer ülkeler gibi ilişkileri bitirmekten çok, askerî bir harekât ile cevap verdi. ABD Berlin saldırılarından dolayı Trablus ve Bingazi’yi bombaladı. Bombalamada aralarında Kaddafi’nin evlat edindiği bir kızının da yer aldığı 101 kişi öldü. Kaddafi’yi caydırmaya çalışan devletler, onun daha çok hırslanmasına sebep oldu. Pan Am Havayolları’na ait bir uçağın bombalanarak İskoçya’nın “Lockerbie” kasabasına düşmesi sonucu 270 kişi öldü. Kaddafi’nin saldırgan tutumu karşısında dünyada bu olay “Lockerbie Faciası” olarak anılmaya başlandı.


            Bunun sonucunda Libya yavaş yavaş desteksiz ve yalnız kalmaya başladı. Kaddafi ise bu olaylarla Arap Dünyasını hâlâ yanında tutmaya çalışıyordu. Fakat Araplar siyasî olarak bu kadar krizin içindeki bir ülke ile birlik kurmaktan kaçmaya çalışıyorlardı. Kaddafi, siyasî amacı sonradan oluştururum diyerek; Cezayir, Tunus, Fas ve Moritanya ile Arap Birliği’ni kurdu. Birlik gelecekte politik bir birleşmeye dönüştürülmesi amaçlanan; ekonomik ve ticarî bir ittifaktı. Kaddafi, özellikle Libya istihbaratını kullanarak batı bloğuna savaş açmaya hazırlanır gibi batıya karşılık vermeye bir süre daha devam etti. 19 Eylül’de Fransa’ya ait bir uçak Nijer’de bombalandı. Fransa saldırılardan Kaddafi’nin, Libya gizli servisinin yurt dışı operasyonlarını yürüten, kayınbiraderi Abdullah Senussi’yi sorumlu tuttu. Saldırıda 170 kişi öldü. Fransa’ya karşı da gizlilik içinde olsa dahi cephe açan Kaddafi hayatının en zorlu süreçlerinden birini geçirdiği söylenebilir. Bu durumlar yaşanırken İngiltere ve ABD yetkilileri, Lockerbie saldırılarından 2 Libyalının sorumlu olduğunu açıkladı. Birleşmiş MilletlerLockerbie saldırısı şüphelilerini Libya’nın yargılanmak üzere teslim etmemesinden dolayı, ülkeye hava ambargosu ve askerî ambargonun yanı sıra, ayrıca ekonomik yaptırımlar da uygulamaya başladı. İçeride siyasî istikrarsızlık ve bürokraside yıpranmaların oluştuğu Libya, sert politikalarını biraz da olsa ılımlaştırma kararı aldı. Bunun üzerine Kaddafi ılımlı politikalar için attığı adımları somutlaştırmaya başladı. Libyalı Lockerbie sanıkları, Libya tarafından teslim edildikten sonra idam hapsine mahkûm edildiler. Teslim eden Kaddafi ise bu hareketi ile olayı üstlenmiş oldu.



2.3. LİBYA’DA ILIMLI POLİTİKALAR

 

            Takındığı sert politikalardan dolayı yıpranan ve krizler yaşayan Kaddafi Libya’sı yalnız kalmayı hissettiğinde, ılım bir politikaya geçiş yaptığını görebiliyoruz. Lockerbie sanıklarını teslim etmesi, ilk attığı ılımlaşma adımlarının başında geldi. Devletin kontrolünden çıkan ya da çıkmış gibi gösterilmeye çalışılan milis güçler o zamanda Afrikalı mültecileri öldürüp, küçük çaplı olaylar çıkarmak istese de Libya ılımlaşma adımlarını daha somut atmaya başladı. 2002 yılının başlarında en somut adım, Kaddafi ile ABD ilişkilerinin normalleşme sürecine girmesi oldu. 2003 yılında Libya BM İnsan Hakları Komisyonu başkanlığına seçildi. Krizler dönemi gibi ılımlı atılan adımlar da ardı ardına gelmiş oldu. Libya, BM Güvenlik Konseyi’ne saldırının sorumluluğunu üstlendiğini belirten bir mektup yolladı. Ayrıca Libya, Lockerbie saldırısında ölenlerin ailelerine 2,7 milyar dolarlık tazminat ödenmesi için bir anlaşma imzaladı.


             Nasıl ki sert politikaların bir karşılığı olduysa, ılımlı politikalar sayesinde de Kaddafi bu dönemde yarar sağlamıştır. BM Güvenlik Konseyi, Libya üzerindeki tüm yaptırımları kaldırdı. Politikalarının sonuçlarını almaya başlayan Kaddafi ise politikalarını her geçen gün biraz daha ılımlaştırdı. Tabii ılımlaştırma o an için sadece dış politikada geçerliydi. Kaddafi, ABD ve İngiltere ile kitle imha silahı üretimini durduracağını belirten bir anlaşma imzaladı. Nijer’deki Fransa’ya ait bir uçağın bombalanmasında ölenlerin aileleriyle de tazminat anlaşmasına varıldı. Bu olumlu adımlardan sonra iyice Libya’ya ve Kaddafi’ye ısınan Avrupa, Libya ziyaretlerine dahi başladı. İngiltere Başbakanı Tony Blair, Libya’yı ziyaret etti. Blair, Libya’yı ziyaret eden ilk İngiltere başbakanı oldu. Ardından Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Libya’yı ziyaret etti. İç siyasette halk, bu durumdan rahatsız olmuştu. Refah var fakat, batı ile yakınlaşma kabullenilemiyordu. Danimarka’da bir gazetenin, Muhammed Peygamber’in yer aldığı bir karikatürü yayımlamasını Bingazi’de protesto edenlere, polisin şiddetli müdahalesi sonucu 10 kişi öldü. Kaddafi yönetimi bu sefer Batı ile ilişkileri bozulmasın diye okları halkına çevirmeyi tercih etmişti. ABD ile Libya diplomatik ilişkileri yeniden başlattı. ABD, Libya’yı terörü destekleyen ülkeler listesinden çıkardı. 


            Dış politikalarda başarı yakalayan Kaddafi için yeni sınav iç politika oldu.  Askerî devrimle yönetime el koymasının 37. yıl kutlamalarında yaptığı konuşmada, destekçilerine rejim karşıtlarını öldürmeleri çağrısında bulundu. Ardından Libya Hükümet başkanı Bağdadi Mahmudi, kamu harcamalarını azaltmak ve özel sektörü canlandırmak amacıyla 400.000 kamu görevlisini işten çıkardı. Bu süreçler işlerken Batı ülkeleri ile iyi ilişkiler kuran Muammer Kaddafi, iç politikaya gereken önemi gösteremedi. Bu dönemde büyük ticarî hamleler yapan Kaddafi, döneminin en iyi ekonomik politikalarını ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Ocak 2010 yılında   Rusya Libya ile 1,8 milyar dolarlık bir silah ticareti anlaşması imzaladı.  Dış politikaları olumlu hale getirdikten sonra, Kaddafi ve Libya için büyük sorunlardan birisi de o dönemde göç sorunu oldu. Ülkesinde mülteci istemeyen Kaddafi, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) temsilcilerini sınır dışı etti ve AB ve Libya yasadışı göçü kontrol edebilmek amacıyla bir anlaşma imzaladı. Tüm odak noktası dış politika ve göçmenler olduğu için büyük tehlikeyi göremeyen Kaddafi, Arap Baharı adı altında Arap Dünyası’nda çıkan isyanları ve yıkılan diktatör rejimlerinin akıbetini sağlıklı yorumlayamıyordu ki bu ateş kendi ülkesine de sıçraması çok sürmedi.



2.4. LİBYA’DA ARAP BAHARI PROTESTOLARI

 

            Diğer Ülkelerde oluşan eylemlerden cesaret alan Libya halkı, kendilerini unuttuğunu düşünen veya Diktatörlük kavramlarını ülkelerinde istemeyen aydın kesimler, hızlıca Kaddafi’yi protesto etmeye ve muhalif yazılar yazmaya başladı.  İktidardakileri eleştiren bir grup gazeteci tutuklandı. Gazeteciler Kaddafi’nin emri üzerine sonradan serbest bırakıldı. Olaylar sonu görünmeyecek derecede diğer ülkelerde büyümüş olmasına rağmen, Libya’da alınan tek önlem muhalifleri öldürmek ve sert şekilde karşılık vermekten öteye gitmemiştir. Olayların asıl patlak verdiği ve Arap Baharı protestolarının başladığı zaman ise İnsan hakları savunucusu bir kişinin Bingazi’de gözaltına alınması, bu şehirde şiddetli protestoların başlamasına sebep oldu. Yetkililer başka şehirlere de yayılan eylemleri bastırmak için hava saldırıları düzenledi. Libya’yı temsil eden birçok diplomat istifa etti. Bu sayede protestolar sadece sokaklarda değil, bürokrasi kanadında da başlamış oldu. Kaddafi, Trablus’un kontrolünü bırakmayacağını söyleyerek iktidarda kalacağını açıkladı. Bu açıklama olayları daha da şiddetlendirdi. Olaylar yaşanırken Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO), Kaddafi’ye karşı sivilleri korumak amacıyla hava saldırısı başlattı. Londra Konferansı’nda bir araya gelen dünya liderleri, Kaddafi’yi yönetimi halka devretmeye çağırdı. Uluslararası camialar Kaddafi’nin korkunç şekilde öldürdüğü siviller için birlikte hareket etmeye başladı. Uluslararası Adalet Divanı, insanlığa karşı suç işlediği için Kaddafi’nin tutuklanması kararını aldı. Birçok ülke bu süreçte muhalif gruplar silah ve para desteği sundu. 


            Daha sonra açıklanan verilere göre, İngiltere, ABD ve Türkiye Ulusal Güvenlik Konseyi (UGK) adı altında örgütlenmiş olan Libyalı isyancılara para yardımı yaptıklarını; Fransa ise silah yardımı yaptığını açıkladı. Ağustos 2011 yılına gelindiğinde İsyancılar yavaş yavaş Trablus kentini ele geçirmeye başladı. Kaddafi’nin ailesi Cezayir’e sığınmak için Libya’yı terk etti. Kaddafi ise o dönemler kendisi için önceden inşa ettirdiği yeraltı sığınaklarında saklanmaya devam etti. Yaralı olarak yakalanan Kaddafi’nin ise bir çatışma sırasında öldüğü dünya basınına duyuruldu. Uluslararası Af Örgütü (AI), UGK’nin, Kaddafi’nin nasıl öldüğünde dair Libya halkını bilgilendirmesi gerektiğini açıkladı. Kaddafi’nin basın sözcüsü Musa İbrahim, kuzen ve danışmanı olan Ahmet İbrahim de yakalandı. Kaddafi destekçisi birçok insan öldürüldü. Kaddafi’nin yakalanması dolayısıyla başlayan kutlamalar sırasında da yaklaşık 21 kişinin ölmüş olabileceği tahmin ediliyor. BBC’de çıkan bir habere göre, Libya’daki geçici yönetim Kaddafi’yi gizlice gömmeyi planladı. New York Times’da yer alan bir habere göre, adli tıp pataloğu Michael Baden, resimlerden gördüğü kadarıyla, Kaddafi’nin vücudundaki kurşun yaralarının yakın mesafeden ateşlenen silahlarla açılmış olması gerektiğini söyledi.  Baden’e göre Kaddafi’nin ölümü “mücadeleden ziyade bir infaz sonucu” gerçekleşmiştir.



  1. SONUÇ

            Yerleşik hayattan bu yana jeopolitik konumundan dolayı medeniyetlerin işgal ve hükmetme arzusunu kabartan Libya, siyasî kargaşa ortamının merkezinde olan bir bölge haline gelmiştir. Başka ülkelerin işgal süreçleri, hükmettikleri dönemde değindiğimiz gibi bağımsızlığını kazanma süreci, 1950’li yılları bulmuştur. 1969 yılında kansız bir darbe ile yönetime el konuldu ve bu süreçten sonra Libya için Muammer Kaddafi dönemi başlamış oldu. Muammer Kaddafi dönemi incelendiğinde tüm İmparatorluklar gibi Kaddafi’nin iktidara gelişinden, Arap Baharı protestolarına kadar Muammer Kaddafi iktidarı bir insan yaşamı gibi doğmuş, gelişim göstermiş, gençlik çağlarını yaşamış ve ardından olgunluk çağı ile ılımlaşmış ve vefat etmiştir. Okul çağlarında zihninde gelişen fikirleri Kaddafi iktidarının doğuşu olarak yorumlanabilir. Darbe yapıp başa geçen Kaddafi ise doğumunu tam anlamıyla gerçekleştirmiştir. Biraz daha büyüdükten sonra kendi fikirlerini dünyaya açıklamaya çalışmış, kendine bir rol model belirlemiştir. Rol model belirlediği ve fikir babası Arap Milliyetçiliği ile sosyalizmi sentezlemeye çalışan eski Mısır Devlet Başkanı Abdul Nasır’ın izinde gitmeye başlamıştır.  Bu dönemlerinde Kaddafi, Arap Devletleri ile birleşme ülküsüne kapılmıştır. Bu konuda gençliğin verdiği heyecan ile akıl dışı ütopyalara yönelmiş bir Pan-Arabizm politikası uygulamaya çalışmıştır.  Gençlik yıllarının verdiği heyecan ile sürekli ABD karşıtlığı üzerine kurduğu politikalarından dolayı, Batı ile ciddi sorunlar yaşadığı krizler dönemine girmiştir. Bu dönemini gençliğin en deli tarafına benzetmek mümkündür. Fikirlerini insanlara açıklamak isteği ile “Yeşil Kitap” isminde bir kitap yayımlamıştır. Bu kitabı yayınlanış aşaması ise Kaddafi İktidarının gençliğinin kendini ifade edebilme arzusuna dayandırılabilir. Batı bloğuna karşı yaptığı politikalar, kendisini uluslararası basında ve mecralarda yalnızlaştırmış ve kendini bu gençlik döneminde tek başına yetebilir düşüncesi ile batı devletleri ile mücadeleye girmeye çalışmıştır. Roma ve Viyana’da havaalanına saldırı yapan Libya ajanları, 20 kişinin ölümünden sorumlu tutulmuş ve Avrupa ülkeleri açıktan Libya Devleti ile ilişkilerini kesmiş ve Libya’yı yalnızlaştırmıştır. Kaddafi bunlarla yetinmeyip, gücünün yettiğine inanarak Berlin’de Libya ajanlarının saldırdığı bir gece kulübünde 3 ABD askerini öldürmüştür. Devamında ABD bu denli açık bir saldırıyı cevapsız bırakmamış, Trablus ve Bingazi’yi bombalayarak 101 kişinin ölümüne sebep olmuştur. Olaylar dur durak bilmezken ABD Hava yollarına ait bir uçağa Libya ajanları bombalı saldırı düzenlemiş, 270 kişiyi öldürerek misilleme vermişlerdir. Fakat tüm bu yaşanan olaylar Libya’nın gençlik çağlarında yaptığı hatalar olarak ele almak gerekir. 


            Uluslararası alanda yalnız kalıp olgunluk çağına geçen Kaddafi Libya’sı, ilerleyen yıllarda olgun düşünceler ile tüm bu gerçekleşen eylemleri kabul etmiş ve Batılı ülkeler ile iyi ilişkiler kurma yoluna gitmişlerdir. Olgunluk dönemi Kaddafi Libya’sı, başta ABD olmak üzere ülkeler ile iyi ilişkiler kurmaya başlayınca sahip olduğu petrolü diğer ülkelere satmaya başlayarak ticarî hacmini genişletmiştir. Kaddafi bu dönemde Batı ile iyi ilişkiler kurmuştur. Bu ilişkilerin bozulmaması için Danimarka’da çıkan bir gazetede Hz. Muhammed’e hakaret içeren bir karikatür yayınlanması sonucu gazeteyi protesto eden Libya halkını kurşunlatmaya kadar gitmiştir. Buraya kadar yaşamsal evrelerini gerçekleştiren Kaddafi, en büyük sorun olarak iç ve dış siyaseti dengeli bir şekilde kuramamış, dış ilişkilerini geliştirirken bozulan bürokratik yapısı ve fakirleşen halkına muhalefet olurlar gözüyle diktatörce davranmış ve sert müdahalelerde bulunmuştur. Bu müdahaleler de onu sonunu getirmiştir. 2010 yılına gelindiğinde başlayan Arap Baharı protestoları tüm tek adam rejimi ile yönetilen Arap ülkelerine yayılmıştır. Bu yayılma ile yaşamsal evrelerini tamamlamış olan Kaddafi Libya’sı da bu durumundan nasibini almıştır. Kaddafi için artık ölüm ve son dönemi gelmiştir. İbni Haldun’a göre; “devletler de tıpkı insanlar gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölür”. Bu felsefe ile Kaddafi Libya’sı da doğmuş, büyümüş ve gençlik yıllarını yaşayıp olgunluk dönemine geçiş yaparak son bulmuştur. Araştırma sonucunda Kaddafi yönetiminin yıkılmasının en büyük sebepleri; iç ve dış siyasette dengeyi koruyamaması, kendime yetebilirim felsefesi ile diğer dünya devletlerinden uzaklaşması ve hatta çatışmaya kadar gitmesi ve Arap Milliyetçiliği izinde ulaşılması güç olan, hatta diğer Arap Devletlerini dâhil korkutan bir Ütopya kurmak istemesidir. Tehlikeli fikirler ile güçlü devletlerden uzak kalıp, onlarla arayı açmak ve kendi halkına karşı sert tavır takınmak, Kaddafi iktidarının ömrünü kısaltmıştır. Kaddafi dönemi Libya’sı için tüm bu devleti tehlikeye atan eylemlerin hepsi görülmüş, bu sebeple Arap Baharı protestolarından bu hükümette cevabını almıştır.



  1. KAYNAKÇA

Ceviz, N. (2011). “Libya Tarihine Kısa bir Bakış”, Ortadoğu Analiz Yayınevi, Ankara.

Cantürk, C., Şengül, B. (2018). “Devrimler, Kaos ve istikrar arayışları içinde Libya: Tarihsel ve yapısal bir analiz”, Uluslararası Afro-Avrasya Araştırmaları Dergisi, Ankara.

Kaddafi, M. (2019). “Yeşil Kitap”, Akel Kitabevi, İzmir.

Kaleli, I. (2011).  “Kaddafi ve Libya kronolojisi”, BİA Haber merkezi, İstanbul.

[1] Ceviz. N. (2011). “Libya Tarihine Kısa Bir Bakış”, Ortadoğu Analiz Yayınevi, Ankara, s.81.

[2] Kaddafi. M. (2019) “Yeşil Kitap; Üçüncü Evrensel Teorinin Sosyal Temeli”, Akel Kitapevi, İzmir.